İçeriğe atla

Yasam - 4. sayfa

Kıraç – Arabesk Günler

Kıraç – Arabesk Günler, arabesklerdeyiz efkarlardayız…

Kıraç – Arabesk Günler:
Ağladım günlerce
Sordum gecelere
Sandım bir bilmece
Bittim gidince

Ne arabesk günler geceler yaşadım
Resmine bakıp bakıp ağladım

Sen hainsin sen
Sen kalpsizsin sen
Bütün dünyamı yıktın reva mı
Yanacaksın bilsen
Bütün dünyamı yıktın reva mı
Ah ettim bilsen
Ahhhh ah seeeeen

Ne arabesk günler geceler yaşadım
Resmine bakıp bakıp ağladım

Sen hainsin sen
Sen kalpsizsin sen
Bütün dünyamı yıktın reva mı
Yanacaksın bilsen
Bütün dünyamı yıktın reva mı
Ah ettim bilsen
Ahhhh ah seeeeen

Hani Demokratiktiniz?

Yüce Türk milleti, muhteşem millet, şöyle mükemmel millet. Bu sözler üst düzey askerlerimizin, laiklik ve demokrasiyle ilgili hükümete yapacakları bombalamalardan önce kullandıkları klişe girişler. Sözlere böyle giriş yapılır ondan sonra Türkiye’nin en büyük düşmanı şerrrrrriiiiiiiaaaaatın kafasına balyoz indirilir. Buraya kadar herşey güzel diyelim. Şimdi halk %40 bilmem kaçlık iradesini gösterip bu hükümeti ve bu CUMHURBAŞKANINI seçti. Peki Türk milletinin yüceliğini bu kadar sayan ve devamlı dile getiren askerimizin tavırı nasıl oldu? Haber başlıklarından izleyelim:

Soğuk karşılama

askerler törene katılmadı

Askerden iki davetiye iki tavır!
Genelkurmay, 30 ağustos nedeniyle düzenlenecek etkinlikler için Gül’e eşsiz davetiye gönderdi…
Milliyet Gazetesi

Bu tavır kimedir? Türkiye’de devamlı demokrasi naraları attıkları halde bütün kilit noktalara sadece kendi istediklerini atayan bir güruh var. Demokrasi, böyle bir grubun bir milleti dikte etmesi midir, yoksa demokrasinin gerekliliklerine uyup seçilenlerle çalışma yollarını araması mıdır? Türkiye asker denildiği zaman yıllardır takip edilen adetleri ve gelenekleri olan bir ordumuz olduğunu düşünürüz. Halkın seçip gönderdiği bir milletvekilinin sonrasında Cumhurbaşkanı seçilmesine karşılık ne hikmetse bu gelenekler teker teker terk ediliyor. Demek ki bu gelenekler, kendi gruplarında veya düşüncelerinden birisi seçildiği zaman uygulanan geleneklermiş. Sizin köylü bizim köylü meselesi.

Şimdi gazeteler bundan 2-3 ay sonra düşünülecek YÖK başkanı seçilmesi mevzusunu gündeme getiriyor. Acaba Gül’ün kararı ne olacakmış? Kamuoyunu bunu merakla bekliyormuş. Dünyanın gözü Türkiye’nin üzerindeymiş. Amerikalıların bir lafı var ‘cut the crap’ diye. Saçmalamayı bırak manasında. Gerçekten saçmalamayı bırakın artık. Bütün dünya Türkiye’yi izliyor diye yazanların doğruyu söyleyip söylemediklerini öğrenmek istiyor musunuz?

Google News (1000 lerce online gazeteden harmanalanıp hazırlanıyor)
CNN News
BBC
Washington Post

Daha vereceğim uzun bir liste bulunuyor ama hepsi üç aşağı beş yukarı aynı şekilde. Dünyanın gözü kulağı Türkiye’de, herkes saatlerini tutup Türkiye’yi izliyor diye Hürriyet ve Milliyet gazeteleri başlık attıkları zaman bu sitelere girin bir bakın Allah aşkına. Bir tanesinin ana sayfasında Türkiye ile ilgili haber bulamayacağınızı garanti ederim.

Sonuç: Demokrasi, çoğunluğun seçimlerine saygı gösterilmesinden geçer. Senin şu anda kalkıp selam vermediğin, davetlerine çağırmadığın kişi benim, esnafın, mühendisin, doktorun %47 ile oy verip gönderdiği bir insan. Giydiğin rütbedeki apoletler beni hiç ilgilendirmiyor. O makamda, VATANDAŞ olarak benim seçtiğim insanlarla çalışmak için bulunuyorsun, devlet içinde ikilik, üçlük oluşturmak için değil! Devletin bekası için, milletin menfaati için yaptık, yapıyoruz diyen Susurluk gazisi kılıklı heriflerden bıktık usandık artık. Bizim her yaptığımız devletin bekası, milletin menfaati için diyeceksen yapmayıver. Kafanıza göre gelenekler uydurup, kendi ideolojinizden birisi olmayınca o geleneklere bırakıp yeni gelenekler çıkaracaksanız bırakın gidin o makamları. Bize geleneklerle 100 yıl öncesinde yaşayan askerler değil, günün modern şartlarına uygun, gelişimi ve değişimi yakalamış askerler lazım.

ETOX Türkiye’nin İlk Yerli Otomobili

Kulağa çok hoş geliyor, Türkiye’nin ilk yerli otomobili ETOX. Bu haberi gazetelerde ilk okuduğum zaman çok hoşuma gitti, sadece İstanbul trafiğinde yüzbinlerce otomobil olan Türkiye’nin %100 yerli bir türk otomobil üreticisi bulunmaması gerçekten bizim için utanç verici. Otomobil konusu aklıma geldiği zaman aklıma gelen diğer birşey ‘cep telefonu’. Benim tahminlerime göre en az 50 milyon cep telefonu olan (ikinci el – birinci el dahil) Türkiye’nin bir tane cep telefonu üreticisi bulunmuyor. Türkiye’ye GSM teknolojisi ilk gelmeye başladığı 1995-96 yıllarında Netaşın da ürettiği cep telefonları vardı. Sonrasında Avrupa menşeili bir firmanın Netaş’ı alması ile önce cep telefonu teknolojisi avrupaya alındı sonra da Türkiye’deki AR&GE merkezi eleman sayısı azaltılarak tasfiye yoluna gidildi. Şu anda Nokia olsun, Samsung, Siemens olsun cep telefonu alanında çalışa çalışa artık kendi teknolojilerini üretir hale geldiler. Maalesef biz yerimizde sayıp o cep telefonlarına yazılım yetiştirmeye çalışıyoruz…

ETOX’a geri dönelim. ETOX’un genel müdürünün açıklamaları şu şekilde:

Ertex Oto Dekorasyon Genel Müdürü Ercan Malkoç, Türkiye’nin ilk yerli spor otomobili ETOX’u üreterek hayalini gerçekleştirdiğini belirterek, buna herkesin sahip çıkması gerektiğini söyledi. Türkiye’nin ilk otomobilini (Devrim) 1965 yılında yaptığını hatırlatan Malkoç, şunları kaydetti:

“Korelilerin o zaman bir otomobili yoktu. İlk 1970 yılında otomobil ürettiler. Şu anda milli gelirlerinin yüzde 80’ini otomotiv sektörü oluşturuyor. Bütün dünyaya araba ihraç ediyorlar. Adamlar araba sattıktan sonra en az bir araba fiyatı kadar da yedek parça satıyorlar.

“Bizi yıllarca bastırmışlar ‘sen yapamazsın, sen edemezsin’ diye. Elalem uzaya çıkıyor, biz hala otomobil üretmeyi tartışıyoruz. Bu ülke için bir şeyler yapmamız gerekiyordu. Etox’u geliştirip, ürettik. İnanıyorum ki, bizim ardımızdan en az 8-10 firma daha yakın zamanda benzer çalışmalar yapacak ve bir çok insanımız bu işten ekmek yiyecek. Bugüne kadar tekerler hep ABD, Almanya, İtalya, Japonya gibi ülkeler için dönüyordu. İnşallah bundan sonra Türkiye için dönecek.”

İnşallah dediklerini gerçekleştirirler ve Türkiye’de bununla bir çığır açılır.

ETOX fotoğrafları:

Etox

Etox

Etox

Kan Uykusu

Serdar Akinan yönetmenliğinde hazırlanan Kan Uykusu belgeselini youtube’dan türkçe belgesel var mı diye bakarken buldum. Toplam 1 saatlik belgeseli 10 ar dakikalık bölümler halinde youtube’dan izleyebilirsiniz. Kan Uykusu belgeseli terörist örgütü PKK ile içinde bulunduğumuz mücadelenin, bu alanda askerlerimizin ne kadar uğraştığını ve çabalar sarfettiğini, teröre kurban verdiğimiz şehitlerimizi anlatan bence hepimizin izlemesi gereken bir belgesel olmuş. Ayrıca Kan Uykusu diye google video’dan bakarsanız, orada tek bir bütün halinde görebilirsiniz. İkisini de buraya ekliyorum. Kan Uykusu skytürk’de yayınlandığı halde, kanuykusu.com sitesine bakarsanız Skytürk ile bir bağlantımız bulunmuyor denilmekte.

Kan Uykusu – Google VideoKan Uykusu 1 – Youtube

Kan Uykusu 2 – Youtube

Kan Uykusu 3 – Youtube

Kan Uykusu 4 – Youtube

Kan Uykusu 5 – Youtube

Kan Uykusu 6 – Youtube

Kan Uykusu 7 – Youtube

Kan Uykusu 8 – Youtube

Kan Uykusu 9 – Youtube

Kan Uykusu 10 – Youtube

Kan Uykusu 11 – Youtube

Kan Uykusu 12 – Youtube

Mehmet

Mehmet diye başlık olur mu evet garip ama internette geçenlerde baktığımda acaip bir mehmet furyası var. mehmet.com, blogspot’tan alınmış Mehmetli domainler. Garipsedim biraz, nedir bu Mehmet olayı diye bakındım biraz ortalığa. lafmacun.org sitesinde Mehmet diye bir başlık açılmış, yorumlara baktım biraz güldüm. Yanına en çok Zeynep ismi yakışan diye yorum bırakan birisi var, bi de kızgın ve sinirli olurlar diye genelleyen birisi.

Benim ABD’de başıma en çok gelen ise telaffuz problemi. Şu ana kadar ismimi gerçekten doğru telaffuz edenlerin oranı neredeyse 1/20 diyebilirim. Telefonla yaptığım bütün görüşmelerde ismimi harf harf kodlamak zorundayım. M as in ‘Mary’, E as in ‘Edward’, H as in ‘Henry’, M as in ‘Mary’, E as in ‘Edward’, T as in ‘Tom’ yani Mehmet dediğim zaman karşımdaki kişi ismimi anlar hale geliyor. Soyadımla hitap etmeye çalışanları saymıyorum bile. 🙂 Tabi bi de telaffuz etme çabaları. Mepmep, Mekmek, Matmek daha niceleri. Bunu bi de Türkiye tarafı var. Mamet, Memet diyenler. Ne dertli bir adım var 🙂

  1. Türkıye’de ki 1 milyon 229 bin erkeğin ismi.
  2. yeryüzünde ki en hoş isimlerden biri!
  3. konuşurken aradaki “h” harfinin yutuldugu isim.<bkz: memet>
  4. aslında böyle bir isim yoktur, “muhammed” mutasyon ilen “mehmet” hatta çoğu zaman “memet” halini almıştır.
    bi çok kişinin yazarken mehmet söylerken memet die telafuz ettiği isimdir.
  5. MuhammeD ismin türkçeleşmişidir. en secdiğim bu yüzden tanıdıklarımın çocuklarına koydurduğum isimdir. ve en sevdiğim erkek isimlerinden biri.
  6. bu ismi taşıyan erkekler çok inatçı ve sinirli olurlar.
  7. muhammet ve mahmut isimleriyle aynı anlama sahip isimdir.
  8. yanına zeynep yakışan güzel isim,klasik mılasik ama güzel.
  9. soyadı kanununun cıkma sebebidir muhtemelen; zira son istatistiklere göre turkiye’ de 1,5 milyona yakın mehmet’ in yasadıgına kanaat getirilmiş.
  10. ders kitaplarında da gereginden fazla “mehmet” gecer.
    ilkokulda, mehmet ahmet’ e parasının dörtte üçünü veriyor.
    universitede, mehmet’in ahmet’e karşı olan hukuki hakları..
    askerlikte, mehmetçiker ölmez!
    evlenirken, siz ahmet oglu mehmet, herhangi bir baskı altında kalmaksızın evlenmeyi kabul ediyor musunuz?
    ölürken, eşhedu en lâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne muhammeden abdühü ve rasûlüh!*
  11. antplilerin mağmed diye teleffuz ettikleri erkek ismi. iki isimli kisilerde daha sik gorulur.

Yeni Yerli Transferimiz

Seda sitede benden sonra yazmakla 2 seneden sonra bir ilki yaptı. Siteye bırakılan yorumlarla ilgili bana yardımcı olarak da büyük destek de bulundu onun için ona buradan tekrar teşekkür etmek istiyorum. Ama daha bitmediii, bonservis ücretini ödeyerek Tranbzonspor’dan Dallas Ekmek spora transfer ettiğimiz Adem kardeşim geliyor!!! Kendisiyle Seda gibi internetten tanıştım ve msnden güzel güzel sohbet ediyoruz aylardır. Bugün sitelerle ilgili konuşurken, kendisine blogda yazmak ister misin diye sordum. O da ben ne yazarımki diye şaşkın bir ifadeyle cevap verdi. İçinden geldiği gibi ne istersen yazabilirsin dedim. Herşeyi mi? diye tekrarladı. Tabiki herşeyi dedim bana kendi bloğumda küfretme yeter dedim 🙂 Tabu bu işin şakası. Adem de Seda gibi İktisatçı. Karadeniz Teknik’de 3. sınıfta. Türkiye’deki ekonomik durumları, AKP’nin ekonomi politikalarının nasıl gittiğini filan hep ona sorarım. O da biliyorsa sıkılmadan anlatır, bilmediği birşeyse hemen araştırma yapar bana kaynaklarıyla birlikte çok faydalı bilgiler toplar gönderir. Adem ayrıca gitar da çalıyor. Gözlerimde Saklı parçası gerçekten çok güzel 😉 İki arkadaşımın da yazılarını merakla bekliyorum.

Sonofnights ve Ben

Nette yayınlanan dergileri, kişisel blogları gördükçe hep içimde heves olmuştu yazmak. Biliyorum blog oluşturmak zor değil(dir heralde 🙂 ama bilgisayarda çok ayrıntıdan ve teknik işlerden pek anlamam bayan olmamdan sebep sanırım 🙂
Neyseki Mehmet taa Dallastan benim isteklerimi sanki hissetmiş gibi ‘Sende yazarmısın’ diye teklif ettiğinde çok heyecanlandım ama becerebilirmiyim diye mızmızlandım. Fikir harikaydı ama yazmak, yazdıklarımın başkaları tarafından okunması ilk etapda ürkütücü geldi. Aynı teklifi birkez daha dile getirince bu sefer tamam deyip kabul ettim ve şu anda ilk yazımla karşınızdayım. 🙂 yazmaya da devam edeceğim. Şu anda tahmin edemediğim birçok konuda yazılarımla sizlerle birlikte olacağım. Bu blog artık tek kişilik değil 🙂
Teşekkürler Mehmet..
Seda

İçimizdeki İranlılar

Gün geçmesinki Türkiye’de garip bişey olmasın serisine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bugünkü konumuz içimizdeki İranlılar. Ne hikmetse 90’larda kurulan Refah-Yol hükümeti esnasında da televizyon kanallarımızda garip bir furya vardı. İran belgeselleri. İran sınırından muhabirler geçer, Tahran’a gider. Oradaki kadınların içler acısı halini görür biz de ders alırdık. Ne hikmetse Milliyet ve türevleri yine başladı İran ziyaretlerine. Nedense İran haberleri günlük bi kere yemeklerden sonra atılıyor. Bakınız Milliyet’in Türkiye için çok çok çok önemli değer ifade ettiği için hergün haber verdiği İran haberlerine bakalım:

  • Kadın eli sıkmak Hatemi’nin siyasi sonunu getirdi… (6 Ağustos)
  • İdamı seyreden çocuklar ve yanlış (6 Ağustos)
  • Hatemi’nin ‘ağır’ suçu (4 Ağustos)
  • Mollanın idam sezonu (3 Ağustos)
  • İran’da bir günde 10 kişi idam edildi (2 Ağustos)
  • Kürt gazetecilere İran’dan idam cezası (1 Ağustos)
  • Deutsche Bank İran’ı terkediyor (30 Temmuz)
  • Tesettüre aykırı giyinenler ‘günahla savaş merkezi’ne (25 Temmuz)

İran’ı bu kadar iyi takip eden başka bir ülke medyası var mıdır merak ediyorum açıkcası 🙂

Oktar Babuna

Sanane be adam, de git işine! Olmuyor. Adnan Oktar bey ile ilgili yazdığım yazının altına onlarca yorum benim yanlış olduğum ve gerçeklerin öyle olmadığıyla ilgili. Adnan hoca grubu olarak adlandırılan gruptan tanıştığım sadece 1 arkadaş var o da msn vasıtasıyla. Kendisi konuşmalarıyla bence değerini açıkca ortaya koyuyor. Tabi bu bir kıstas değil, ortada birşeyler dönüyor gibi geliyor. Ya böyle birşey var yada birileri tarafından ortaya sürülen bir grup, müslüman kimliği olan birisi için kirli iftiralar atmaya çalışıyor. Benim bu konudaki sezilerim yetersiz kalıyor artık. Dolayısıyla Adnan Oktar’ın kendisiyle ilgili olan kısımları bir kenara bırakıyorum. Kendisiyle ilgili yorum yazan ve yazacak kimseler; yer, zaman belirten ve şahidi olan bariz deliller sunmadıkları müddetçe bana göre inandırıcı değiller. Bir grubun lideri kimliğini taşıyan birisini öyle her önüne gelenin lafla, hakaretle birşeylere benzetmesi bence uygun değil.

Ama başka bir konu var bu işin içinde. Oktar Babuna. Televizyonlardan ilik kanseri için yardım toplamasıyla tanıdığımız garip bir doktor kendisi. Buradaki garip, farklı olması manasında söylenen bir garip. Kendisiyle ilgili konuların detayına girmeden, bu yazıyı yazarken iki nokta bulunuyor. Birincisi kendisiyle ilgili yazacağım sözlerin avukatlarınca hakaret manası taşıdığı ifade edilip, hakkımda bilemediğim tane kadar dava açılması. İkincisi, bu sözlerimden rahatsız olunup internet sitelerinde ağıza bile alınamayacak iftiralarda bulunulması. Ama hak adına bişeyler yazmakdan da kendimi geri alamıyorum.

Sırayla kendisiyle ilgili nette toparladığım konulara yer vereceğim. ekşi sözlükten birkaç alıntı:

Oktar Babuna hakkında ek$i sözlükten bir mesaj:

Yurda döndüğünde kendisine uzatılan mikrofonlara “babam organ taciri, annem de özürlü erkek kardeşime taciz uyguluyor. hastalığımda babam para yollamadı, ölmemi istedi. annem bir kere bile bana bakmaya gelmedi” diyen adamdır. Hayırlı olsun bakalım…

Youtube’da Oktar Babuna’nın canlı yayına telefonla katıldığı Zekeriya Beyaz tartışmasıyla ilgili vidyo:


Açıkcası, Zekeriya Beyaz’ın Allah bir dediğinden başkasına inanmam, bu konu ayrı birşey. Ama vidyoda da yer aldığı gibi, Zekeriya Beyaz bu iddialara cevap vermeli, Zekeriya Beyaz bu iddialara cevap vermeli şeklinde saçma sapan bir sualin arkasından, rahatsızlık verici bir uygulamaya geçilmesi gerçekten hiç hoş değil.

Oktar Babuna websitesinde mahkeme kararıyla açıklanan isimleri kamuoyuna duyuruyor. Bu isimlerin arasında öz ve öz annesi ve babası da bulunuyor. O konuyla ilgili birşeyler belirtmeden önce, sitesinde bulunan ilginçlikler:

  • Bir Doktorun websitesine ziyaret ederken, nezaket ve zerafet bekliyor insan. Oktar Babuna’nın websitesini açtığınız zaman bir kurt çıkıyor ve ulumaya başlıyor. Bu ne demektir, kime mesaj olarak gitmektedir bilmiyoruz.
  • Websitesini Google’da Adnan Oktar diye yapılan aramalarda ücretli reklam vererek tanıtıyor. Bu anlaşılabilir bir durum ama sitenin yarısına kadar ki kısım siteyi ziyaret edenlerin sayısıyla dolu. Bunun da ne mana ifade ettiğini anlayamıyorum.
  • Sitenin içinde devamlı ‘Türk adaletinin demir yumruğu’, ‘Türk adaletinin demir sillesi’, gibi ifadeler bulunuyor. Adalet birisine yumruk yada tokat atmak için değildir, yoksa öyle midir?
  • Oktar Babuna websitesi tek bir site değil. Zincirin tek bir halkası. Bu zincirin devamı olarak;
    antisaxo.com
    antitanker.com
    babuna.net siteleri de bulunuyor.

Oktar Babuna’nın kendi sitesinde bahsettiklerinde gariplik bulunmasına rağmen hakaret unsuru birşey bulunmuyor. Ama diğer siteleri açtığınız zaman dehşete kapılıyorsunuz. Oktar Babuna’nın websayfasında adalet önünde suçlu bulunduğunu duyurduğu kişiler hakkında akla hayale sığmayacak hakaretler, iftiralar ve senaryolar bulunuyor.

babuna.net sitesinden bir alıntı:

Lezbi Rezzan yaşı geçmiş, evde kalmış, lezbiyen bir kadın. Yanında da Alan diye bir kadın var. Onunla karı koca hayatı yaşıyor. Rezzan erkek rolünde, Alan kadın rolünde. İki lezbiyen kendi aralarında Hollanda’da evlenmeyi düşündüklerini konuşuyorlar.

antisaxo.com sitesinden bir alıntı:

Silikonlu Nuran’ın şimdi de Sayın Adnan Oktar’ı öldürtmek için Kız Kerem ile beraber plan yaptığını duydum. Adam kaçırma, tehdit, şantaj, kadın satma, uyuşturucu temin etme gibi konularda Saxo Q lakaplı kızı ile birlikte hareket eden Silikonlu İblis Nuran’ın yaptığı suçların açık delillerine adım adım ulaşıldığını duydum.

Bu sitelere girdiğiniz zaman devamlı yorum yazmaya teşvik ediliyor. Yorumları açıp baktığınız zaman, neredeyse hepsi aynı kalemden çıkmış, bunu okuduğunuz zaman siz de içinizden teyid edebiliyorsunuz. Bilhassa antisaxo.com sitesinin alt kısmını okursanız ne demek istediğimi rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz. Tamamen bir karalama kampanyası çemberi.

Bu sitelerin kayıt bilgilerine baktığınız zaman, kayıtlardan (whois) sadece oktar-babuna.net’in bilgileri doğru gözüküyor. Örneğin babuna.net’in kayıt bilgileri saklanıyor. Yazıyı okuyan avukat arkadaşlar daha iyi bilirler, yeni çıkan kanunlara göre sitelerin bu tür gizlemelere gitmemesi gerekiyor. Bunun yanında ‘Hakkımızda’ veya ‘İletişim’ gibi sayfalar eklemesi ve kayıt esnasında doğru bilgileri kullanması zorunluluğu bulunuyor. Bulundurmadıkları takdirde cezai müeyyidesi bulunuyor.

İnternette adeta bir savaş gibi yürütülen bu yayınların yanında ailesinin sabetaycı olduğu, babasının ve annesinin adalarda eşlerin değiştirildiği partilere katıldığı ve buna benzer birçok ifadeler bulunuyor. Bunlar Türk-Müslüman aile değerlerine yakışacak şeyler değil. Aile içi problemler aile fertlerince kendi aralarında çözülmesi gerekir. Cevdat Babuna’nın çıkıp oğlu Oktar Babuna hakkında medyada konuşma yaptığına şahit olmadım en azından böyle bir görüntü bulamadım. Ama Oktar Babuna’nın sanal alemde, öncelikle kendi aile fertlerine sonra da kendi gruplarından ayrılanlara karşı büyük bir karalama kampanyasına başladığını gözlemledim.

Sonuç: Oktar Babuna yada onun sitesini hazırlamasına müsade ettiği bazı kimseler sanal alemde garip bir kampanya düzenliyor ve kendisine düşman olarak gördüğü kimseler hakkında akıl almaz iddialar ortaya atıyor. Bu konuda taraf olan kişiler haklarını aramak için ne yapıyor yada ne kadar haklarını arayabilecek durumda bilemiyorum. Ama müslüman kimliği olan birisinin ne olursa olsun böyle şeylere yönelmesi bence hiç hoş durmuyor. Tabi işin şu boyutu da var. Bu yazıdan memnun kalmayan kimseler olursa, o sitelerde garip bir lakapla Mehmet diye birisi de eklenebilir. O zaman ne olur bilemiyorum işte. 🙂

Ölüm İyiliği

Herşey doğru dürüst giderken ağzını hayıra aç, niye ölümden bahsediyorsun v.s. diyenler olacaktır. Ama literatürde isim bile almış, ölüm iyiliği konusu bence farklı boyutları olan ilginç bir konu. Ben de bugün youtube izlediğim bir konuşmaya kadar bu kavramdan haberdar değildim. Onk. Dr. Haluk Nurbaki’nin “İnsan Bilinmezi”adlı eserinden alıntı yapılmış bir yazıyı çok düşündürücü ve hatırlatıcı olduğu için buraya eklemeye karar verdim.

Pek çok hastanın ölümüne yakın anda birden iyileştiği görülür. Bu olay o kadar sık görülür ki, olaya özel bir isim verilmiş, “ölüm iyiliği” denilmiştir.

Hele ben bir kanser uzmanı olarak, bu ölüm iyiliğini çok net olarak görmüşümdür. Dayanılmaz ağrıların pençesinde kıvranan ve tıbbi açıdan aciz kaldığım birçok hastanın, son anlarını en ufak sizi duymadan kapattıklarını tesbit etmişimdir.

Akciğerleri metastazla dolmuş, nefes alma imkanı kalmamış nice hastalarımın oksijen altında bile nefes darlığından kıvranırken, son anlarını akıl almaz şekilde normal teneffüsle kapattıklarını çok görmüşümdür. Bu mucizevi ölüm iyilikleri, isim ve hasta yakınlarının kayıtları ile dosyamda mevcuttur.

Peki ölüm iyiliği nedir? Eğer insan maddeden ibaret olsa idi: Ölüm yaklaştıkça artan fizopatolojik olaylar, ızdırabı, nefes darlığını artırmalı, insan ölürken artan bir acının pençesinde son bulmalıydı. Halbuki olaylar tam tersini doğruluyor. Yani kötü giden çark son anda düzeliyor, sanki manadan özel, kısa bir mutlu hayat veriyor. Bu olay, ruhun insan makinasmdaki sonsuz gücünü gözler önüne seriyor.

Gerçekte ölüm, tıpkı doğum gibi bir intikaldir. Bu sırrı bize bildirmek için Allah ölüm iyiliğini yaşatır.

Ölüm iyiliği nasıl doğuyor? Önce söylediğimiz gibi, ruh insan kordinatlarmda tüm hücreleri, etkisi altında bir canlılık sırrı içinde sarmıştır. Hasta ve ölümü mukadder kişide bu tasarruf bitmeden aniden şiddetlenir (ölüm iyiliği) sonra ruh insan koordinatlarını terk eder.

Şimdi ölüm anındaki bir harika tesbiti hatırlatacağım.

Ölüm anında, ölüm iyiliği dışında, mesela nefes darlığı ve ağrı çekmeyeceklerde de bilinçde bir berraklaşma olur. Hafıza, tüm uzak kartlarını bir bir açar. Yeni bir dünyanın eşiğinde hayatın sanki bir panaroması sergilenir. Bilinç en seçkin sözlerini verir, son nefeslerde.

Eğer ölüm insanın sonu olsaydı, biten madde olayından ibaret olsaydı tam tersi olacaktı. Yok olmaya yaklaşan beyin, fonksiyonunu yitirecek; bilinç yavaş yavaş, perdelene perdelene ölüm gelecekti.

Bu, gerçekte ruhun varlığını ve ölümün son değil, bir değişme olduğunu ispatlar. Daha önemlisi, ölüme yakın anda insanın gerçeklere daha yakın olma hikmetidir. Ölüme yakın anda çoğunun yanılgılardan döndüğü, hatta yakınlarına geleceğe dair gerçeklerden söz ettiği çok görülmüştür.

Ölüm konusunda tıp biliminin çözemediği mesele, ölüm nedenini bozan biyolojik kurallarla ters düşmesidir. Yani bazen, mutlaka ölüm meydana getirmesi gereken biyolojik olaylar, bir türlü ölüm meydana getiremiyor. Kanser metastazlarında bu durum çok müşahade edilir. Bu da, ölümü meydana getiren asıl olayın, ruhun insan kordinatlarını terk etmesi demek olduğunu doğrular.

Cem Uzan’a Oy Vereceklere El Klavuzu

Bugün bana bir email ile böyle bir word dökümanı gelmiş. Bundan önce yazdığım yazıları özetler durumda olduğu için sunmak istedim.

Önceki sabah tramvay ile Beyazıt’a giderken, kendi aralarında konuşan iki gariban vatandaşın, şu sözlerine biz de şahit olduk!..
Vatandaşın biri soruyor:
– “Hangi partiye oy vereceksin?..”
Diğeri cevaplandırıyor:
– “Tayyip Erdoğan’ın hakkından Cem Uzan gelir. Baksana, adam Amerika’yı bile oyuna getirdi. Kim ne derse desin, benim oyum Cem Uzan’a…”
Herkes gibi biz de şaşırdık kaldık!..
Anlaşılan o ki, 3 Kasım seçimleri öncesinde düzenlediği ‘ekmek arası döner’ partileri ile, okyanus ötesinde tezgahlanan ‘İki Partili Meclis’ projesinin değirmenine su taşımaktan başka bir işe yaramayan Cem Uzan, anlaşılan bu seçimde de ‘aynı görevi’ ifa etmeye aday!..
‘Hısım’, ‘akraba’, ‘enişte’, ‘kayınço’ ve ‘şirket çalışanlarından’ müteşekkil bir ‘çekirdek kadro’ ile milletin karşısına çıkan Cem Uzan, ortaya ‘somut projeler’ koymak yerine gazetelere verdiği ‘ayağı yere basmayan’ ilanlar ile AKP’nin karşısındaki partilere oy verebilecek ‘kararsız’ seçmeni etkilemeye çalışıyor!..
Peki, ‘baraj’ sorunlarının olmadığını söyleyen, artık ‘ezinlerin’ iktidar olma zamanının geldiğini iddia eden Cem Uzan kimdir?..
Cem Uzan’a oy verecek vatandaşlara soruyoruz:
***

  1. Cem Uzan’ın ödemediği iAmerikan şirketi Motorola’ya olan borç kimin sırtına binmiştir. Bu borç devlete kaç paraya patlamıştır?..
  2. Eğer Cem Uzan, bir fırsatını bulur da tekrar banka sahibi olmaya kalkışırsa, o bankanın ‘mudilerinden’ biri olmayı hayal eder miydiniz?
  3. Eğer bir banka sahibi veya bir mağaza işletmecisi olsaydınız, Cem Uzan’ı ‘veznedar’ ya da ‘kasiyor’ olarak işe başlatmak ister miydiniz?..
  4. Size “Haydi bugün Başbakan sizsiniz” demiş olsalardı, Cem Uzan’ı Hazine’den sorumlu Devlet Bakanlığı’na getirmeyi düşünür müydünüz?..
  5. İmar Bankası’nın onbinlerce mudisinden biri olmuş olsaydınız, Cem Uzan’la tenha bir köşede karşılaştığınızda ‘Oyum sana helal mi” derdiniz?..
  6. İmar Bankası için yapılan 9 katrilyonluk ödemenin, ‘14 milyon kişinin’ üç yıllık gıda harcamasına eşdeğer olduğunu biliyor musunuz?..
  7. Cem Uzan’ın kaçak kardeşi Hakan Uzan bakan olsaydı eğer, Adalet Bakanlığını mı, yoksa İçişleri Bakanlığını mı tercih ederdi?
  8. Cem Uzan’ın ülkeyi yönetmeye talip olduğu söylenen partisinde, türkücü İbrahim Tatlıses’in dışında bir tane tanıdık isim var mıdır?..
  9. Cem Uzan, iktidar ortağı olup İbrahim Tatlıses’i, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı atamaya kalkışırsa ne tepki verirdiniz?..
  10. Cem Uzan’a Ulaştırma Bakanlığı bağlandığında,’3.8 milyon kontör kartını sakladığı’ havuzdan kaç tane daha yaptırması gerekir?..
  11. Cem Uzan’ın televizyon ve gazete reklâmlarının kaynağı, ‘hangi coğrafi bölgeden’ olabilir? Bunca değirmenin suyu nereden geliyor?..
  12. Cem Uzan gibi yeryüzünde ‘babası ve kardeşi’ Interpol tarafından aranan, ama kendisi ‘başbakanlığa’ aday bir başka parti lideri var mıdır?
  13. Terörü bitireceğini, Kuzey Irak’a operasyon düzenleyeceğini ilan eden Cem Uzan’ın ailesinde ‘askerlik yapmış’ kaç kişi vardır acaba?..
  14. Cem Uzan’ın kardeşi Hakan Uzan’ı 2003 yılında Başbakanlığa çağıran Tayyip Erdoğan acaba neler konuştu, toplantıda kimler vardı?..

***
Ağanın eli tutulmaz!..
‘Hamileliliği 3 aya düşürmek’ elinde değil ama…
‘Mazotun fiyatını 1 YTL’ye indireceğini’…
â€˜İşsizlere 350 YTL maaş bağlayacağını’…
‘Emeklilere yılda 14 maaş vereceğini’…
‘Fındık fiyatını 8 YTL’ye çıkaracağını’…
‘Vergilerin tamamını aşağıya çekeceğini’ ilan eden Cem Uzan, acaba bütün bunları ‘hangi kaynaklar’ ile yapmayı düşünüyor dersiniz?..
Milletin ‘kan ve göz yaşları’ üzerine kurduğu gizli mahzenindeki ‘yıllanmış şarap koleksiyonunu’ açık artırma ile satılığa çıkaracak mı?..
Yoksa, yatak odaları ‘gizli kamera cihazları’ ile döşeli olan ‘ultra-lüks’ yatlarını, ‘Erdoğan Denizcilik A.Ş.’ye (!) ipotek ettirerek mi?..
Zira, 3 Kasım 2002 seçimlerinde ‘tek başına’ iktidara taşıdığı AKP sayesinde artık memlekette ‘devlete ait’ satacak birşey kalmadı!..
Eğer yine de “Bunlar bizi ilgilendirmiyor, Adam koskocaman Amerika’yı tufaya getirdi, helal olsun” diyorsanız buyurun oyunuzu Cem Uzan’a verin!..
Ancak daha sonra, “Keşke elim kırılsaydı da…” diye sızlanmayın!..
Kendi düşen ağlamaz!.

sonofnights.com Sitesinde Yazarlık

amerikadabirgun.com sitesinde biraz değişiklikler yapmak istiyorum. Günlük ziyaretçi sayısı 2000’in üstünde olan bir sitede bir tek ben yazmalıyım deyip 2-3 haftada bir yazı yazmak hem bir yönden site ziyaretçilerine haksızlık oluyor hem de ‘sadece ben yazmalıyım’ gibi bencil bir yaklaşım gibi geliyor. Sitede şu anda yorumlarını okurken zevk aldığım arkadaşlar var ama onlar böyle bir fikre sıcak bakar mı bakmaz mı bilemiyorum. Eğer bu sitede yazar olup yazılar yazmak isterseniz: mehmet@sonofnights.com adresinden msninize ekleyebilirsiniz.

Hürriyet Sütten Çıkmış Ak Kaşık

Şahan bir parodisinde: “Gün geçmesinki Türkiye’de garip birşey olmasın sayın seyirciler” sözüyle başlıyordu, bu söz komik ama gerçek 🙂 Gün geçmesin garip birşeyler olmasın. Örneğin Hürriyet artık çıplak kadın galeri yayınlamayacağını açıkladı. Yahu iyi hoş da 7-8 yıldır gün aşırı galeri yayınlayan ben miydim? Duygu dolu yorumlar diye bir sayfa açmışlar, sanki muhteşem ötesi bir iş yapmışlar. Bu kararlarıyla halkın gönlünde taht kurmuşlar, 10 binlerce sevgi tomurcuğu yorum almışlar. Aşk böcükleri şeklinde uçmaya başlamışlar. Kararları gerçekten takdire şayan ama 7-8 yıldır internet sitelerinde devamlı çıplak kadın galerisi yayınlamış olmanın hiçbir rahatsızlığını hissetmiyorlar, aksine sırtı sıvazlanan çocuklar gibi ‘aslansın, kaplansın’ denmeyi bekliyorlar. İşte o çok değerli, duygu bombası yorumlardan bir tanesi:

Bahtiyar Acar : BU KARARINIZI AYAKTA ALKIŞLIYORUM. EN DEÄžERLİ VARLIÄžIMIZ KADINLARIMIZ
ONLARIN ÇIPLAKLIKLARINDAN PRİM YAPMAYA KALKANLAR SİZİ ÖRNEK ALMALARINI DİLERİZ
ONLAR ANALAR ONLAR BACILAR ONLAR EŞLERİMİZ ONLARIN DEÄžERİ SADECE ÇIPLAKLIKLA ÖLÇENLERE BU DAVRANIŞINIZLA ÖRNEK OLUN
TEŞEKKÜRLER

Bahtiyarcım, duygu insanı; kadınlarımızın çıplaklığının prim olarak kullanılmasına bu kadar karşıydın da, 7 yıldır 8 yıldır neredeydin? Bir haber yaptıkları zaman hemen altına ‘Hülya Avşarın fotoğraf galerisi için tıklayın’, ‘şu ünlünün fotoğraf galerisi için tıklayın’ yazan bu zihniyet şimdi, sütten çıkmış ak kaşık mı oldu yani? Bir de şu yönü var olayın. Hürriyet misyonunu birsürü irili ufaklı manken galerisi yayınlayan türk sitelerine devretti. Sitelerinde yayınladıkları galeriler, bir sürü küçük sitelerce malzeme olarak kullanılıyor artık. Bir Hürriyetin yapacağını 100 küçük site yapıyor. Artık internette magazin gazeteciliği diye birşey türedi. Misyonu sadece ‘şu ünlü şu haltı şurada şununla yedi’ olan siteler çıktı. Neyse… kendilerini kutlayıp bundan sonra yapacaklarının 7-8 yıldır yaptıklarına özür niteliği taşıyacağını umalım.

Bundan önceki yazımda Hürriyet’in SmartFilter programında yasaklı olduğunu belirtmiştim. Görülen o ki SmartFilter adminlerine bu haber ulaşmış ve hürriyet.com.tr ana sayfası için ama galeri.hurriyet.com.tr için engel hala duruyor:
Access denied to “fotogaleri.hurriyet.com.tr” according to:
– Monitoring the usage of systems and services

This page is categorized as: “Nudity;Personal Pages”

Anasayfaları ise nudity (çıplaklık) olan kategorisinden, General News (genel haberler) kategorisine aktarılmış.

Sitenizin SmartFilter programında hangi kategoride yer aldığını öğrenmek isterseniz SmartFilterWhere‘e bakabilirsiniz. Sonofnights.com bu sitede: General News, Tech Info, Computing/Internet olarak kategorilendirilmiş.

Selam Oki Doki Okey Bye

Lise yıllarımda çok değerli bir edebiyat hocamız vardı. İrfan Dağtaş bey, tam bir beyefendi. Kendisi türkçenin güzel konuşulmasına, güzel yazılmasına çok önem verirdi. O zamanlar türkçeyi güzel konuşalım diye televizyonda program yapan başka bir beyefinde de vardı, hergün birkaç yabancı kelimeyi seçip onların üzerinde durur ve onların türkçesini ve nasıl kullanılması gerektiğini teker teker söylerdi. İnternetin her eve girmesiyle artık Devir döndü laf bana bile düştü. Ben de kendi dilimizi kullanamayışımızı, özentilerimizi birkaç cümleyle ifade etmek istiyorum.

Başlayalım selamdan 🙂 Selam arapça bir kelime manası barış. Msn listemdeki neredeyse herkes konuşmalara Selam (slm) diyerek başlıyor. Bir yere gitseniz, barış deseniz, millet bir dönüp yüzünüze bakar, savaşıyor muyduk diye. Eğer selam verilecekse, arapçadaki tam karşılığı olan Selamün Aleyküm şeklinde verilir. O zaman hem Allah’ın selamı olduğu için bir niteliği olmuş olur. Ayıdan post, arabdan … derim bana arapça söylettiremezsin diyenlerdenseniz onun da kolayı var. Merhaba. Merhaba da arapça ama hem bize türkçeye daha yakın, hem de daha laik 🙂 Merhabayı da mrb ya çevirebiliriz. Ama lütfen ne idüğü belirsiz, ‘üniversiteye girdim hem entelim hem züppeyim’ modunda selamları bırakalım.

Oki Doki’nin de ingilizce de tam bir karşılığı yok. Slang(argo) karşılığı genel olarak; ‘tamamdır’, ‘oldu bitti’ gibi kolaylıkla yada zevkle yapılabilecek şeyler için kullanılıyor. Gelin görün msn’de herkesin ağzında bir oki doki. Bir de okey var artık dilimize yama olmuş durumda. Bunların yanında bir kelimemiz var. Tamam. Kısaltalım olsun tmm. Bu hali bile, ‘oki doki’, ‘okey’, ‘ok’ bence kat kat daha güzel.

Bye apayrı bir olay. 7 den 70 ye herkes bye bye diye kapatıyor görüşmeleri. Görüşmek üzere, görüşürüz (grşrz), hoşçakal bunlar resmen rafa kaldırılmış durumda.

Youtube’da başka konularda vidyoları izlerken, TRT’de bu konuyu hicivle ele alan bir vidyoya denk geldim.

Anti Hürriyet

Yazılara bırakılan yorumlardan birisinden öğrendiğim Anti Hürriyet sitesi benim bir yıldır yapmayı istediğim ama zaman bulup, haber diye sitelerinde yayınladıklarının hepsine cevap yazamam diye girmediğim bir çalışmaydı. Bazen muhalefet en basit yoldur, eleştiri karşındakini susturmak için en güçlü silahtır. Muhalefet, eleştiri, tenkit; yapıcı olmadığı zaman israftan başka birşey değildir. Ama bu tür şeyler, hayırlı işler yapmak için yola çıkmış birisinin hedeften biraz saptığı zaman yapılacak şeylerdir. Ama bir yanda şirazeyi kaybetmiş, kanser edene kadar aynı yere vurup duran, devamlı aynı yarayı kazıyan birisi varsa, onun yaptığı bu yıkıma karşı verilecek en güzel cevap kendi türünden olmalıdır. Anti Hürriyet sitesi işte böyle bir site.

Değerleri devamlı kendi menfaati yönünde kullanan, yeri geldiği zaman dindar, yeri geldiği zaman hükümetsever, yeri geldiği zaman şehitsever… Bu gazetelerde olan maalesef hep ‘yeri gelince’. Maalesef diyorum çünkü Hürriyetin yapımında görev alan kimselerde bizim milletdaşımız, aynı dili konuştuğumuz, az çok aynı değerleri paylaştığımız vatan evlatları. Ama dönüp baktığınız zaman, Hürriyet Gazetesi şöyle şöyle anıt gibi bir gazete diyemezsiniz. Onlar kapitalin gazeteleridir. Onlar patronlarının kalemleridir. Kurtlar Vadisi yapımcılarının 7 geçmişine rahmet olsun. Kurtlar Vadisi Pusu’da son bölümlerde işledikleri medya patronu profili nasıl da güzel oturuyor bu gazetelere. Bu patronların gizli yönleri, gizli ilişkileri. O kadar güzel oturuyorki, söyleyecek söz bulamıyorum.

Biz yiğidi öldürüp hakkını da yiyenlerden değiliz. Onun için son dönemde Türkiye’nin Kuzey Irak ile ilgili temaslarında bazı doğru adımlar attıklarına, doğru noktaları ifade eden yazılar yazdıklarına şahid oluyoruz, onu da buradan dile getirmek istiyorum. Ertuğrul Özkök’in hakkaniyetli birkaç yazısını okudum. Ama gazetenin son birkaç aylık yayın politikasında devamlı bir iniş çıkış var. Birgün haber manşetleriyle halkın hassasiyetini kaşıyan, galeyana getirici başlıklar atıyorlar. Ertesi gün bunu değiştirip barışçıl bir hava estiriyorlar. Birgün hükümeti yere paspas yapıyorlar, Necdet Sezer’i omuzlarına alıyorlar, ertesi gün hükümetin dediklerini alıyorlar öne getiriyorlar. Futbol yazarlarının haftalık maçlara göre ağız değiştirmeleri gibi devamlı ağız değiştiriyorlar. Yazılarını takip ediyorum, bunun sonu nereye gidecek bakalım.

Kapatmadan önce Hürriyet Gazetesi ile ilgili ilginç bir nokta bugün dikkatimi çekti. SmartFilter, güvenlik piyasasından satılan URL filtreleme ürünlerinden birisi. Büyük şirketlerin, kullanıcılarının iş saatlerinde uygunsuz sitelere, gereksiz mevzulara takılmasını önlemek için kullandığı bir yazılım türü diyebiliriz. Hürriyet Gazetesi bu programda ‘Nudity;General News’ (çıplaklık, genel haberler) kategorisine alınmış. Gerçekten de hem Hürriyet Gazetesinin hem de Milliyet Gazetesinin internet siteleri üstü şişhane altı tophane birebir uyuyor. Türkçe bilmeyen birisi türk haber sitelerine girse, sanacağı tek şey ya erotik içerikli bir site yada magazin. Bunların internet gazetelerine bakınca, ulusal gazete olduklarına bin şahit ister! Dünya standartlarında haber yaptıklarını iddia eden bu gazeteler, kendi tarzlarında yayın yapan bir tane haber sitesi gösterebilir mi çok merak ediyorum. Buyrun bakın internet elinizde, dünyaya haber yapan; BBC, CNN, Washington Times ve birçoğu. Türk gazetelerinin yayın anlayışına benzer başka hiçbir dünya gazetesi göremedim. Bulan beri gelsin, Arjantinden, Brezilyadan, Antartikadan, Papua Yeni Gineden örnekler kabul edilir 🙂
Access denied to “www.hurriyet.com.tr” according to:
– Monitoring the usage of systems and services

This page is categorized as: “Nudity;General News”

Türkiye’ye neler oluyor?

Gazetelerde hergün şehit haberleri yayınlanıyor, yollarda mayınlar patlatılıyor. Ankara’nın göbeğinde, İstanbul’un Bakırköyünde bombalar… Adeta Irak’a döndük. Ama neden? Yazının devamında varsayımlar yapmayacağım, tahminlerde bulunmayacağım çünkü ben de olan bitene bir mana veremiyorum. Sadece birkaç yıl önce olan bir olayla benzetme yapmak istiyorum. Ulaştırma bakanlığı Ankara-İstanbul arasında hızlı tren projesini başlattığında olan kazadan sonra, Türkiye’nin her yerinde ard arda gerçekleşen tren kazalarını hatırlıyor musunuz? Sanki bir el, o ünlü düğmeye bastı da yıllardır doğru dürüst giden trenler kaza yapmaya başladı. Millet hemen cephe aldı, sinirlendi ve tepki gösterildi. O zaman hızlı tren projesi geriye atılmaya, ulaştırma bakanı istifa ettirilmeye çalışıldı.

Şimdi de önümüzde dönen olay, hergün verdiğimiz şehitlerimizin arkasında sanki bir el Türkiye’yi Irak’a sokmaya çalışıyor gibi bir izlenim veriyor bana. Çalışılıyor diyorum çünkü Hürriyet ve Milliyet gibi doğruların takipçisi(!) gazeteler manşet manşet; şehit cenazesinde hükümet yuhalandı, Bülent Arınç protesto edildi, asker alkışlandı v.s. v.s. şeklinde haberler yapıyor ve tansiyonu yükseltiyorlar. Bu gazetelerin yayın politikalarını bildiğim için, ‘Hürriyet gazetesi bu adama kızıyor, acaba o adamın nesi doğru da o kişiye kızıyorlar’, ‘Milliyet gazetesi şu grubu yeriyor, acaba o grup neyi doğru yaptı da Milliyet gazetesi onlara cephe aldı’ diye düşünmeden edemiyorum. Bu bana göre bağnazlık değil, bu grupların yaptıklarından ders almaktır. Ayinesi iştir, devamlı yanlı ve çarpıtıcı haberler olunca artık haberlerine önyargısız yaklaşmadan yapamıyorum. Eğer siz de böyle yaklaşıyorsanız bence doğru yapıyorsunuz. Çünkü bu grupların Türkiye ve komşuları için için takip ettikleri kendi ajandaları (plan, program) var. Türkiye için hem içinde bulunduğumuz an için, hem 10 yıl sonrası için planları var ve planlarını zamanın içine koyup işletiyorlar. Kurtlar Vadisi’nin bu bölümünde ele alınan medya patronu ne kadar da güzel oturuyor resime. Eklemeden edemedim 🙂

Türkiye’ye neler oluyora geri dönersek. Bir yanda Genel Kurmay başkanının açıklamaları, bir yanda hükümetin yavaş tavırları, yaklaşan seçimler, ortama verilen duman ve oluşan puslu hava. Acaba Türkiye’yi AKP hükümeti baştayken Kuzey Irak’a sokmak isteyen birileri var mı diye düşünmeden edemiyorum. RP’li Erbakan’a 8 yıllık eğitim v.s. kararlarını imzalatmadılar mı? MHP’li Bahçeli’ye Öcalan’a gardiyanlık yaptırmadılar mı? Bu yönüyle düşündüğüm zaman şu son zamanlara kadar duymayı unuttuğumuz şehit haberlerinin hergün gelmeye başlaması düşündürücü.

Kuzey Irak’taki Kürdistan oluşumu açıkcası beni rahatsız ediyor. Yüzyıllarca ülke yönetmemiş bir ulusun, orta doğu gibi bütün kartalların, şahinlerin, yılanların göz diktiği bir yerde kurulmaya çalışılması, Kerkük Kürdistan’ın meselesidir deyip Türkmenlerin haklarının gasp edilmesi, PKK’yı durdurmak bizim işimiz değil deyip Türkiye müdahele ederse biz de elimizden geleni yaparız diye ters ters konuşmaları. Bunlar benim de kanıma dokunuyor. Ama ortalık karışıkken en güzeli kenara çekilip bir olup bitene bakmak, büyük resimi anlamaya çalışmaktır. Bizi 10 yıl sonra içinde olmak istemeyeceğimiz bir olayın içine çekmeye çalışıyor olabilirler, basiretli davranmalıyız. Yıllardır bulundukları sınırda ve dağlarda kapanları kurup bizi kapanlara doğru çekmeye çalışıyor olabilirler, iyi değerlendirmeliyiz.

Bitirmeden Muaz Kalaycı’nın konuyla ilgili nette araştırma yaparken denk geldiğim Acele Et Evladım yazısını okumanızı tavsiye ederim.

Ayrıca youtube’da şehit vidyoları ile ilgili arama yaparken momicikmin adlı bir PKK’lıya rast geldim. Bu kansızın profilinde askeri helikopterimizin düşürülüşü ve PKK ile ilgili vidyolar bulunuyor. Bu kansız hakkında nasıl yasal işlem başlatılabilir bilenler varsa konuyla ilgilenmelerini rica ediyorum.

Şehit subaylarımıza, erlerimize Allah’tan rahmet, arkasında kalan yaşlı eşlere, analara, babalara sabırlar diliyorum.

‘Onlara ölü demeyiniz, zira onlar diridirler.’ Bakara 154

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
Gömelim seni tarihe desem sığmazsın
Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber

Youtube’a aktarılan şehit vidyoları gerçekten insanın içini dağlıyor. 🙁 🙁

Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık Top yaptı

Bu yazıyı da yazıyım kapatıcam bugünü 🙂 Yatmadan istatistiklere bakıyordum, Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık domaininden son 10 günde 27 kişi ziyaret etmiş siteyi. Döndüm baktım 2007’nin başından beri bu domainden siteyi kimse takip etmiş mi diye etmemiş. Tekrar baktım istatistiklere, ne hikmetse hergün siteyi takip eder olmuşlar(!) Anlaşılan kanunun verdiği 7 günü hergün siteye girip kontrol etmek istiyorlar, etsinler bakalım. Böyle hergün siteye girip yazılara katlanma zorluğundan kurtarayım bi kısayol söyleyim. Sitenin RSS feedini kaydedin oradan okuyun, hem istatistiklerde adınız da gözükmez. 😉

Böyle gençlere ihtiyacımız var

Akşam gazetesinde haberleri incelerken altta alıntı yaptığım habere denk geldim. Tibet Türkyılmaz’ın azmi gerçekten çok güzel bir örnek. Gazetede yayınlanan fotoğrafı bana Angelina Julie’nin ünlü olduğu ve Denzel Washigton’ın başrol oynadığı Bone Collector filminden bazı sahneleri hatırlattı. Filmde, Denzel Washington suç mahallinde kanıt toplayıcısı olarak görev yaparken bir kaza sonucu felç olur ve yatalak olur ama kendisine sağlanan teknolojik imkanlarla topluma katkılı olmaya devam eder ve bir seri katilin yakalanmasında Angelina Julie’ye telefonda konuşarak yardımcı olur. Tibet Türkyılmaz’ın 17 yaşında olduğu halde 15 şirkete websitesi hazırlamış olması ve hosting işlerine girmiş olması gerçekten çok güzel kendisine acil şifalar diliyorum.

Tibet TürkyılmazBugün 17 yaşında olan Tibet Türkyılmaz iki yaşında halk arasında kas erimesi olarak bilinen “motor polinöropati” hastalığına yakalandı. Gün be gün hareket kabiliyetini yitiren Tibet, uzun zamandır yatağa ve makinelere bağlı bir yaşam sürüyor. 4 yıl önce konuşma kabiliyetini de yitiren genç, kadere razı olmadı. Sadece sağ elinin 2 parmağını kullanarak bilgisayarı öğrendi. Pirinçboyu adlı bir dergi çıkardı.

15 İNTERNET SİTESİ KURDU

Kendi kendine geliştirdiği internet sitesi tasarımlarını kurduğu “pirinchosting.com” sitesiyle duyurmayı başardı. Ardından 15 şirkete internet sitesi hazırlayarak ailesine maddi destek sağlıyor. Şimdi en büyük hayali, annesinin yardımıyla işleteceği bir internet kafe kurmak. Bunun için finansal destek bekliyor. Anne Günhan Türkyılmaz “Hiçbir zaman hastalığı nedeniyle ne o ne de biz ‘ah, vah’ etmedik. O gelişen tıbbın bir gün hastalığına çare bulacağına inanıyor. Şimdi tek hayali bir internet kafe kurabilmek” dedi.

Kaynak: Akşam Gazetesi
Sezen ÖZSAVRANGİL / İZMİR
10.06.2007

Mahkeme ve Hakaret İddiaları

Malum, bu yazının altında tekzip içeren ve bana ailt olmayan bir yazı duruyor 2 gündür. Al yayınla bunu yoksa mahkemeye veririm hesabı… Mevzuya bahis olan kişiye artık ismiyle hitap etmek gelmiyor içimden. Yaptığı bana, mahallede hırçınlık yapıp, cevabını da layıkıyla alan yaramaz bir çocuğun akşam abisine şikayet edip, gündüz dersini veren çocukların başına abisini musallat etmesine benziyor. Bak bu bana bunu bunu dedi, ah yap bunu abi. Olsun bakalım ben de isteklerine uyup yazdığım yazıyı ve altındaki yorumları yayından kaldırdım, tekzip diye gönderdikleri mesajı da yayınladım ana sayfadan. Tekzip yazısıyla kendisi sansüre sebep olduğu halde ve kanun da benim gereksiz kişisel mesajlar verdiği kısımları makaslama hakkım olduğu halde, mesajı üzerinde hiçbir değişiklik yapmadan yayınladım. Kendileri olsa yapmazlardı belki ama ben bencesini yaptım.

Kaldırdığım yazının altındaki yorumlarda 10’a yakın soru sormuştum ama 1 tanesine bile cevap alamadım, buradan da bir soru sorayım.

Madem araştırmacı gazetecilik yapıyorsunuz, nerede kaynak? Ben buradaki (Dallas-Richardson) amerikalı müslüman arkadaşlardan görebildiklerimle konuştum, Türk bir gazeteci sizinle irtibat kurdu mu diye öyle birşey yok ortada. Hatta bir tanesi, senin hakkında dava açacaklarsa ben hem gelir tanık olarak katılırım hem de burada, Amerikan mahkemelerinde, haklarında dava açarım dedi, gerek yok dedim. Dr. Yusuf Ziya Kavakçı ile görüştüm, kendisiyle görüşen birileri var mı diye, öyle birşey de yok ortada. Neresi araştırmacı gazetecilik bunun, ben anlamadım anlayan varsa beri gelsin.

Ortada araştırma olmayınca, görüşülen kimse olmayınca insanın aklına ne geliyor? Dallas’ta, Richardson’da yaşayan birilerinin bu konuyu gözlemleyip, kendilerince harmanlayıp göndermiş olma ihtimali. Buna medeni insanlar gibi ‘yok arkadaş, benim kaynağım şunlardır hepsi benim eserimdir’ diye cevap vermek yerine, hakaret olarak algılıyorlar. Sonra mantık tutarsızlığı diye hicabmış, kılmış tüymüş onları öne sürüyorlar, yürü derler adama ama ben demiyeyim hapse atarlar mazallah.

Şu anda hukuki sansürden dolayı kaldırdığım kendisine ait bir yorumda, beni google’a şikayet etmekle tehdit ediyor. Neymiş google’da ismiyle arandığı zaman bu site ilk sırada çıkıyormuş. Bu site daha birçok şeyde ilk sırada çıkıyor, doğrular yazıldığı müddetçe bundan niye rahatsız olunsun? Haber yazdıkları gazetede; yazar ismi, yazdıkları yazıda devede kulak gibi kalıp, yazdıkları yazı okuyanların üstünde bomba etkisi yaparken bundan rahatsız olmuyorlar. Ama hem yazdıkları yazı hem de isimleri mercek altına alınıp tahlil edildiği zaman ateş püskürüyorlar.

Yapılan içime dokundu dolayısıyla dile getirmek istediğim şeyler çok bu mevzuda ama işi hukuka döküp hınç almak isteyenler hemen sırada. TV’de birşeyler söylemeye çalışırken ağzını kapatıp sustururlar ya, ha işte ondan bu yapılan. Ama olsun, onlar yazdıkça benim de bildiğim birşeyler varsa yazacağım, hem de isimleriyle soyadlarıyla. Kalem kırılana kadar…

Slogan kısımlarını geçip okuyanlara faydalı olacak kısımlara geliyim. Avukat arkadaşlarım sağolsunlar bu hususda çok destek oldular. Bilhassa Çankaya’dan Av. Can Tatar kardeşim detayları benimle birlikte değerlendirdi ve çok faydalı bilgiler verdi. Ben de burada anladığım kadarıyla hukukçadan değil de bizim anladığımız avamcadan ortada dönen olayın hukuki boyutunu anlatıyım.

Bir vatandaş sizin hakkınızda yazdığınız yazıda kendisine hakaret olduğu kanaatine varıp avukatlarına durumu iletirse neler yapabilirsiniz:

1- Eğer olay büyümesin diye düşünüp mahkemeye gitmek istemiyorsanız:
2 gün içinde mevzuya bahis olan yazınızı kaldırmalısınız ve gönderdikleri tekzip yazısını yayınlamalısınız. Yayınladığınız yazıda, örnek tekzip yazısında olduğu gibi bir sürü laga luga varsa onları es geçip, işin özüyle ilgili tekzibi yayınlayabilirsiniz. Bu sizin kanuni hakkınız. Tekzip yazısı 7 gün, sizin yazınızı yayınladığınız noktada yayınlanmalı. Eğer yazınızı ikinci sayfada yayınladıysanız, tekzip yazısını da ikinci sayfada yayınlamalısınız. Ben ana sayfada yayınladığım için, tekzip yazısı da anasayfada bulunuyor. Burada işin hinlik yönü var. Bu kişilerin davaya edeceklerini söyledikleri yazı, tarih ve başlık olarak kayda alınıyor. Şu tarihli, şu başlıklı, şu internet sitesinde yayınlanan yazı diye ifade ediliyor. Siz ilgili yazıyı kaldırdığınız ve tekzip yazısını yayınladığınız müddetçe üstüne düşeni yapmış oluyorsunuz. O noktadan sonra sizi dava etme hakları ortadan kalkıyor. Dolayısıyla siz yazınızda ilgili düzenlemeleri yapıp, başka bir tarihde başka bir başlıkla tekrar yayınlama hakkına sahipsiniz.

2- Eğer yok arkadaş ben gerekeni yapacağım diyip mahkemeye gitmek isterseniz:
Burada kanunsal gariplikler ortaya çıkıyor. Adli süreç başladığı zaman Türkiye’den sitenize erişim engelleniyor. Bunun yanında size tazminat davası açtıkları için hakkınızda talep ettikleri kadar para cezası veya 5 yıla kadar hapis cezası verilebiliyor. Bu arada avukatlar, dilekçeler filan uzun mesafe.

Benim durumum için, konuştuğum avukat arkadaşların hepsi açık dille benim bir hakaretim olmadığını ve geri adım atmama gerek olmadığını belirttiler. Yurtdışında bulunduğum için zaman farkıydı, davaydı oydu buydu uğraşamayacağım için olayın büyümesini istemeyip, hukukun gerektirdiği tedbirleri aldım ve yazıyı siteden kaldırıp, tekzip yazılarını yayınladım. Seçim sizin 🙂

En Müslüman Teksas ve Emre Kızılkaya(2)

Sn. Mehmet Büyüközer

25 Mayıs 2007 tarihinden itibaren sitenizde yayınlanmakta olan Müvekkil Emre Kızılkaya ile ilgili tüm içeriğin, 5651 sayılı kanunun “İçeriğin yayından çıkarılması ve cevap hakkı” başlıklı 9.madde hükmü uyarınca, talebimizin size ulaştığı tarihten itibaren 2 (iki) gün içerisinde çıkarılmasını ve takip eden 1 (bir) hafta süreyle yazımızın ekinde bulunan cevap ve düzeltme metninin yayınlanmasını talep ederiz.

Saygılarımızla,

Av.Erem Yücel-Av.Başak Doker
hukuk@dmg.com.tr

Cevap ve düzeltme

25 Mayıs 2007 tarihinde http://www.amerikadabirgun.com adresli kişisel sitenizde yayınladığınız “En Müslüman Teksas ve Emre Kızılkaya” başlıklı yazınızda yer alan, şahsımı ve bağlı bulunduğum kurumu hedef alan iddialar, tamamen kasıtlı ve gerçek dışıdır. Mesnetsiz iddialarınızı şahsıma yönelik ağır hakaret ifadeleriyle destekleyerek, mesleki saygınlığımın yanında, kişisel haklarıma da tecavüzde bulunduğunuz bir gerçektir.

Söz konusu yazınıza konu alan ve 24 Mayıs 2007 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nin internet sitesinde yayınlanan “En Müslüman Teksas” başlıklı haberimin tüm unsurları maddi gerçeklere dayanmakta, haberde sadece tarafsız kaynaklardan yararlanılmakta ve yayın ilkelerimizden olan “çifte kontrol” bu haberde de uygulanmaktadır. Yazının “Dallas’ta birileri tarafından yazılıp uçurulduğu” yönündeki ağır ithamınız, hiçbir delile dayanmamasının yanında, komik olmaktan öteye gidememektedir.

Yazınız, mantık silsilesi açısından çelişkili olmakla kalmayıp, ciddi bilgi eksikleriyle de doludur. Örneğin “Kara çarşaflı kısmı başlı başına bir yalan. Tabi bu ifade de özenle seçilmiş” diyerek şahsımı bir kez daha kasıtlı olmakla suçladığınız ifadenin ardından, “Hicab dedikleri kapanma yoluna gittiklerini gözlemledim” cümlesiyle de az önce yalandığınız şahsımı, bu kez tasdik ederek çelişkili tutumunuz ve ciddi bilgi eksikliğinizi aynı anda ortaya koymaktasınız. Nitekim kara çarşaf anlamına gelen “burka”, bir “hicab” türüdür.

Haberimde, Dr. Yusuf Ziya Kavakçı’dan bahsederken, kızı Merve Kavakçı’yı hatırlatmamı eleştirip beni gericilikle suçlamanız da, iz’an sınırlarını aşmakta ve gazetecilik mesleği konusundaki bilgi fakirliğinizi gözler önüne sermektedir. Nitekim haberde Yusuf Ziya Kavakçı’nın mevcut görevleri de sıralanmakta, fakat Türk kamuoyu açısından son yıllarda çevresinde vuku bulan hadiselerden en önemlisi olan Merve Kavakçı olayı da evrensel habercilik normları dahilinde kısaca hatırlatılmaktadır. Bu haberin hatırlatılması değil, hatırlatılmaması bir mesleki hata olabilirdi.

İddialarınızın aksine, Hürriyet Gazetesi’nde ve özellikle de Dış Haberler Servisi’nde, sadece Türk basınında değil, dünya basınınında da sık rastlanmayacak ölçüde geniş bir editöryel özgürlük vardır. Kişisel bir araştırmamın sonucu olan söz konusu haberin de, hoşunuza gitsin veya gitmesin, her kelimesiyle gerçekleri yansıtmakta olduğu sabittir.

Eleştiri sınırlarını aşıp şahsi linç kampanyasına dönüşen yazınızın, yapıcı bir amaca hizmet etmekten çok, sitenizin diğer üyeleriyle birlikte şahsımı ve kurumumu halkın gözünde küçük düşürmeyi hedefleyen, tek taraflı, kasıtlı ve gerçek dışı ifadelerden oluştuğu, yazının altında yayınlanan ve şahsınız tarafından onaylanan haksız eleştiri ve ağır ithamlardan da bir kez daha anlaşılmaktadır.

Söz konusu yazının ve altındaki yorumların tümü kaldırılarak, bu cevap ve düzeltme yazısının, yasalarda öngörülen süre boyunca aynı yerde yayınlanmasını talep ederim.

Emre Kızılkaya
Dış Haberler Servisi
Hürriyet Gazetesi

Ankarada Terörist Saldırısı

Ankara’da yapılan lanet terörist saldırısını yapanları, yaptıranları ve alet olanları lanetliyorum ve hesapları en hızlı ve en azametli gören Allah’a havale ediyorum. Kurt puslu havayı sever, kendilerine ortam oluşturmaya çalışıyorlar. Ülkede kaos, gerilim, terör ve istikrarsızlık havası estirmeye çalışıyorlar. Yaz aylarında Antalya’da düzenlenen saldırının ardından, esnafın hemen camları takıp, etrafı temizleyip, cenazeleri kaldırıp acılarını içlerine gömdükleri gibi, Ankara’da da aynısının yapılması gerektiğini düşünüyorum. Medya çarşaf çarşaf virane olmuş bina fotoğrafı göstermek yerine, sorumlu davranıp bu saldırının arkasında kimler olabileceğine odaklanmalı. Binalar tamir edilmeli, yollar düzeltilmeli, çevre düzenlemesi yapılmalı ve hayat normale dönmeli. Teröristlerin göndermek istediği mesaj devlet kurumlarınca alınıp yorumlanıp aynı şekilde cevaplanmalı ama bu durum ülkede kaos, düzensizlik, istikrarsızlık varmış gibi değil, suçluların hesabının en sert şekilde görüldüğü haliyle gösterilmeli.

Lanet saldırıyı ve masum insanların canına kıyarak bir yerlere varacaklarını düşünen beyinleri kınıyorum.

Cem Uzan Yorumları

Cem Uzan konusuna yorum yazan Zeynep hanıma bir mesaj yazıyordum ama baktım konu Cem Uzan cenahından çıktı gidiyor, böyle bir başlıkla burada yazmaya karar verdim:

Zeynep hanım, millet için en doğrusunu istediğinizden şüphem yok. Siz, ben vatanını sadece milleti için seven ve bunun karşığında birşey beklemeyen insanlar yol açmaya, Türkiyeyi ileriye taşımaya çalışıyoruz en azından bunun için konuşuyoruz ve birşeyler düşünmeye çalışıyoruz ama saltanatını ve sahip olduğu gücü sevenler boşluklarımızdan faydalanıp başımıza çorap örüyorlar. Cem Uzan ile ilgili yazı yazmam siyasete bulaşmak isteyişimden değil Türkiye’nin aydınlık ufkunda kara bir bulut görmemden kaynaklanıyor. Bu yazıda AKP için icraatın içinden gibi birşeyler yazmak düşüncesi değilim ama AKP ve Tayyip Erdoğan konusunda, ben şahsen söylenen herşeye inanmıyorum. Belki kurtlar vadisini yeni izlemiş olmanın etkisi var üstümde ama orada geçen bir söz, düşüncelerimi çok güzel ifade ediyordu:

Herkesin kendi menfaatine yakın gördükleri var, onları öne çıkartmaya çalışıyorlar.

Şu an Türkiyede olan durum bu bana göre. %115-%120 enflasyondan bahsediyorduk, Ecevit bir rahatsızlanıyor borsa-ekonomi alt üst oluyordu. İktidar partiler arasında bir dalgalanma oluyor, ekonomi temellerinden sallanıyordu. Merkez bankasının elinde rezerv yoktu, ne zaman piyasaya gireceğini bilmiyordu, dolar 1,5 milyonlara çıkıp 2 milyona çıkacak diye endişe ediliyordu. Cinayetler oluyor arkasından önünden kimse gitmiyor, yapanlar bulunmuyordu. Son zamanlarda Hırant Dink öldürüldü en azından katili kıskıvrak yakalandı. Altı deşilir deşilmez bilmiyorum ama Türkiye’de bunların yapılmasını bırakın adını bile ağzına alan kimse yokken ve şimdi bunlar mükemmel olsa da yapılıyor olmasını takdir etmemek gerçekten haksızlık olur. Türkiye’nin bu hükümetten önceki durumu için saded olarak bana göre istikrar yoktu. Kötü durumdan pay biçilmez ama şu anda Türkiye’nin geldiği noktaya kesinlikle şükretmemiz gerekiyor. Dış borcun ikiye katlandığını yazmışsınız, kartel medya diye nitelendirdiğim ve yazdıklarının %60-70 inin yanlı, yalan veya çarptırılmış olduğuna inandığım Milliyet ve Hürriyet gazeteleri bile ihracaatta cumhuriyet tarihinin rekorunun kırıldığını kaç defa söyledi. Ekonomi parametreleri konusunda daha söylenecekler var ama alanım olmadığı için çok girmek istemiyorum. Ama şu da var, dış ülkelere imtiyaz konusunda haklısınız. Maalesef gözardı ettiğimiz bir durum var. O makamlara gelmeden önünüze ne gibi şartlar sunulacağını kimse bilemez, bildiğim kişilerden öğrendiklerimi söylüyorum. O makamlara gelen kişilerin önüne evrak konuyor, afedersiniz sıkıyosa imzalamasın. Sıkıyorlar adamı, anlatması güç. BBP başkanının bir TV programında konuşmasına denk gelmiştim,

Türkiye’yi seçilmişlerin yönettğini mi zannediyorsunuz! Onların yönetimdeki payı %20-30.

Bu durum dış güçlere göre politika hazırlayacağız demek değil ama Türkiye, ABD’nin Irak saldırısında üstlerini açmadı diye bir sürü imtiyazlara maruz kaldı. Bunları gözle görmüyoruz ama kapalı kapılar arkasında Türkiye ile ilgili bir sürü şeyler planlandı programlandı. Türkiye maalesef bölgesinde planlar yapabilecek güçte bir ülke değil. Haddimizi ve sınırlarımızı çok iyi bilmiyoruz, bir türk dünyaya bedeldir ile her yeri fethedebileceğimiz zannediyoruz. Maalesef benim şu anda yazdığım ve ihtimalki sizin bu yazıya yorum yazmak için harcayağınız zaman içinde zaman israfı yapmış oluyoruz. ÇALIŞMIYORUZ, ÜRETMİYORUZ, GELİŞTİRMİYORUZ. Hindistanın cumhurbaşkanının müslüman, başbakanın hinduluğun kolu olan bir dine ait olduğunu biliyor muydunuz? Nasıl tıkır tıkır çalışıyorlar. Ahmet Necdet Sezer, ordu, YÖK bunların rejimle kafayı bozmalarının arkasında birşeyler yok mu sanıyorsunuz? Gel hadi arkadaş birlikte iş yapalım dediğiniz zaman iş yapmaya gelen yok, bu ülke için iki taş üstüne koymaya çalışan yok ama söze gelince konuşma çok. Böyle vatanseverlik, milletperverlik olur mu? Bazı kimselerin çok güvendiği hürriyet, milliyet gazeteleri yazarları Allah uzak tutsun Türkiyenin başına birşey gelse bana göre Türkiyeden ilk kaçak kişilerdir. Ağır sözler bunlar ama şu anda ortalıkda yaygara koparan kimselerin vatanseverlikleri 0, bundan adımın Mehmet soyadımın Büyüközer olduğu kadar eminim. Bir de cahilin cesareti konusu var, mevzuları bilmeden cesaret gösterisine çıkıp ülkeye zarar verme konusu var. Onun için en önemli nokta, liyakati (başarısı, yeteneği) olan kişiler vatanseverliğe soyunacak ve Türkiyeyi bir adım ileriye götürecek. Cem Uzan liyakati bırakın ortaya koyduklarıyla sizin de belirttiğiniz gibi sahtekarlığı tescillenmiş bir şahıs. Cahil veya kültürsüz diyemem ama ticaret ve sosyal hayatı devamlı karanlık içinde geçen birisine oy vermenin Türkiyeye nasıl bir hezimete sebep olacağını göremiyor musunuz?

İlaç fabrikası demişsiniz. Ben size daha fazlasını sayıyım:

  • Kendi orijinal modelini yapan bir TÜRK markası OTOMOBİL fabrikamı YOK (İranın bile var!)
  • Milyonlarca cep telefonu kullanıcısı var, cep telefonu teknolojisi oyun v.s. olmadığı haliyle telsizden farksız olduğu halde, bir tane %100 yerli CEP TELEFONU fabrikamız YOK
  • Medeniyetin olmazsa olmazı ulaşım. Dili 500 metre olan; DEMİREL, Baykal, Mehmet Ağar, Mumcu, Mesut Yılmaz diğerleri, Türkiyeye birkaç kilometre daha yol yapmaktan başka hiçbirşey yapmamış. Karayolunun her kilometrisi daha fazla petrole bağımlılık demek. Bir tanesı HIZLI TREN projesini hayata geçirmemiş.
  • Bu hükümetten önce gelen hükümetlerden bir tanesi yerli SAVUNMA sanayi için birşey yapmamış. Şu anda bütün detayıyla teknolojisi Türkiyeye ait olacak full donanımlı F17 savaş uçağı hazırlanıyor. Dallasta uçak mühendisliğinde doktora yapan 2 türk arkadaşımdan öğrendiğim kadarıyla, bu uçaklar en son teknoloji olarak tasarlanıyor ve %100 Türkiyeye ait olacak. Bunu şu ana kadar kim yapmış? Türkiye Cumhuriyet tarihinde ilk defa kendine ait bir silaha sahip olacak.

Velhasıl, siz sözünüzü Genç Partiyi savumadığınızı belirterek bitirmişsiniz. Ben AKP’li değilim ama AKP’yi savunuyorum. Hak, hukuk adına savunuyorum. Ülkeme yaptıkları adına savunuyorum. Türkiye’de şu anda ve bundan sonraki seçimlerde ondan iyisini yapacak birileri olmadığı için savunuyorum. Kimse benim düşündüğüm gibi düşünmek durumunda değil ama Türkiyeyi ve vatanını sevdiğini söyleyen herkese açıkca söylüyorum. Cem Uzan Türkiye’nin ufkunda gözüken en kara bulutlardan bir tanesi, ‘Cem Uzan işini bilir, hükümete gelirse Amerikayı dolandırır’ diye düşünen vatandaşlara söylüyorum, Amerika’da Cem Uzan’ı cebinden 1000 kez çıkartacak 1000 lercesi var. Okyanus ötesinden hayal kurmayın, ufkunuz o kadar genişse atlayın gelin, burada gösterelim. Aklımızı başımıza toplayalım. Bu ülkeye Cem Uzandan bir hayır gelmemiş, gelmez, gelmeyecektir…

Konu başlığı madem Cem Uzan, bir arkadaşımın Cem Uzan ile ilgili yazı yazdığımı söylemem üzerine söylediği özlü sözleriyle tamamlıyım 🙂

NY says:
motor ola sın cem uzan
NY says:
cem uzan başbakan olsa , cem evlerini zimmetine geçirir kanımca
NY says:
adı cem olanlardan isim hakkı adı altında vergi toplar
mehmet says:
yaz yaz bunları yazının kapanışına koycam
NY says:
altına imzamı bile atarım da , adam yalnışlıkla başbakan falan olur , en başta bana bakar
NY says:
enerji uzanı , eğitim uzanı , maliye uzanı , başuzan gibi terimler getirir siyasete
NY says:
imla kılavuzlarındaki geleceğim, gideceğim , götüreceğim kelimelerini
geleCEM gideCEM götüreCEM olarak değiştirir

Tek kişilik ordu

Hatalı sollamadan dolayı çıkan tartışmada, çok kişi olmalarına güvenen aile ferdleri tek kişiye saldırınca hepsi nasibince temiz bir dayak yiyor. Kavga ettikleri vatandaş özel bir firmada güvenlik görevlisi olarak çalışıyormuş, sert kayaya çarpmışlar 🙂

Fox News sunucusunun kavgayı futbol maçı gibi anlattığı hali:

Cem Uzan

Cem Uzanla hafta sonu yapılan söyleşinin vidyolarını izledim bugün. Söyleşiyi yapan Taki Doğan sözüne ‘şaka gibi’ diye başladı. Devamında yalakalığın binbirtürünü sergiledi ama ilk söylediği bu söz acaip güzel oturdu. ‘Şaka Gibi‘. Söyleşi esnasında Cem Uzan’ın sözü getirip dayandırdığı nokta, Genç Parti’nin 2002 genel seçimlerinde %7 oy almasıydı. Arada Cem Uzan’ın söylediği bir söz yine ilgi çekiciydi. Cumhuriyet Mitinginin en son düzenlendiği İzmir’in genç partinin kalesi olduğunu idda ediyordu, haksız da değil hani. Genç Partiye en çok oy verilen şehir İzmir oldu geçen seçimlerde. Tabi bütün bu olanlar bana şaka gibi geliyor. Cem Uzan diye birisi çıkıyor, parti kuruyor, televizyonlara reklam vererek seçimden %7 oy alıyor ve yeni yapılacak genel seçimlerde %20 oy almaktan bahsediyor. Sanırım böyle birşey ancak Türkiyede olur.

Cem Uzan’ın Kepez Elektrikden, İmar Bankasından, hortumladığı paralar ne çabuk unutuldu?

Medyaya hep haber olan Telsim, Star TV, Star Gazetesi gibi hortumlar ne çabuk unutuldu?

Şimdilerde Yeşim Salkım tvlere çıkıp, Hakan Uzanla evli olduğu dönemde Kral TV ve saltanatlarıyla müzik piyasasından neler yaptıklarını ortaya döküyor, bunların olduğu zamanlar ne çabuk unutuldu?

Cem Uzanla ilgili düşüncelerime gelmeden, Taki Doğan adlı kişinin söylediği sözlerle ilgili bişeyler söylemek istiyorum. ‘Kamuoyunun, toplumun 2002 seçimlerinde özlediği, alıştığı ve çok sevdiği Cem Uzan mitingleri ne zaman başlıcak sorusunu dilden dile kendimize soruyorduk‘. YOK ARTIK Yuh, Cem Uzan’ın sanatçı çıkartıp, dansöz oynattığı, etli pilav dağıtıp milleti toplayıp atıp tuttuğu mitingleri mi özledik? Cem Uzan Türk siyasi tarihine AK partiyi iktidara getiren parti olarak geçicek, %7.25 lik oyu aslında %30′lık bir oy sirkülasyonuna sebep oluyor Taki Doğan, matematik bilmiyorsun onu anladık da, tarihi yazmak sana mı düştü? ‘Cem Uzan’ın aldığı %7.25 i şöyle bir dağıttığımız takdirde, parlemantoya 4 parti girecekti, Cem Uzan o muazzam yükselişiyle muazzam çıkışıyla…‘ Taki Doğan, matematiği geçtim sen konuşmasını da bilmiyorsun. %7.25 oy alıp parlemantoya girecek Cem Uzan aslında başbakan olacakmış! Para, mevki insanlara neler söyletiyor bkz. Taki Doğan bunları görünce gel de Kurtlar Vadisini izleme! Adam gibi ADAM görmeyi ne kadar özledik…

Taki Doğan’ı bırakıp, Cem Uzana dönelim :) Parti sloganı aranırken ‘uzan geliyorum’ diye alternatifler düşünülen Genç Partinin genel başkanı Cem Uzan Habertürk gibi bir kanala çıkıyor ve orada kendisinin karıştırdığı haltların ortaya çıkartıldığı operasyonlar için ’seçim fırtınası’, ’siyasi yıpratma’ çabaları diyor. Yazıklar olsun Taki Doğan, Yazıklar olsun Taki Doğan, Yazıklar olsun Taki Doğan! Şaka gibi gerçekten. Başka söz bulmak gerçekten çok zor, sen elinden geleni ardına koymayacaksın, ondan sonra bir parti kuracaksın, partinin merkezleri de Telsim Shoplar olacak, oradan millete kontör dağıtacaksın, ondan sonra da yaptıkların ortaya çıkartıldığı zaman bunlar siyasi yıpratma diyeceksin, YOK ARTIK! Selin olsa, oha falan olurdu ama ben de oha falan olmuştan beter oldum!

Alıntıları yaptığım konuşmanın vidyosunu buradan izleyebilirsiniz:

Motorola, Telsim ve Uzanlar

Telsim Motorola’dan o büyük alımı gerçekleştirirken Motorolada mühendis olarak görev yapan bir beyefendiyle, o olaylar olup bittikten sonra tanıştım ve olanları konuşma imkanım oldu. Motorla’nın böyle bir büyük batağa saplanmasını çok sade bir dille anlattı. İsimleri hatırlamıyorum ama olay şu şekilde gelişiyor. Motorola’nın başına bu alım yapılmadan evvel Amerika’da yada Avrupada başarısız işler yapıp sürgün gibi Türkiye’ye gönderilen bir CEO (genel direktör) geçiyor. Kendisi kariyerinde yaşadığı kötü krizleri temizlemek ve yatırımcılarla bozulan arasını iyileştirmek için Telsimden gelen çok sıfırlı alım talebinin üstüne atlıyor. Motorolada o zaman çalışan birçok kişi Telsim’in finans durumunun batak olduğunu, Uzanların birilerini gözüne kestirmeye çalıştığını ve sistemleri satarlarsa büyük bir ihtimal alacaklarını geriye alamayacaklarını söylüyorlar. Ama CEO efendi kariyerinde çok zor bir dönem geçirdiği için bunu Amerika ofisine bir şekilde büyük bir imkan yakaladıklarını ifade ederek, yekünle övünerek, büyük bir iş başarmış gibi kabul ettiriyor. Hatırladığım kadarıyla o noktadan sonra CEO yükseliyor ve istediği başka bir ülkeye tayin ediliyor. Motorola’nın Telsim batağı arkasında böyle birşey yatıyor. Konuşmalarımızda başka ilginç noktalar da vardı ama onları hatırlamıyorum.

Kepez Elektrik ve Uzanlar

Kepez elektrikle ilgili birinci şahıslarla konuşmuşluğum yok ama ne ilginçtir bu alım satım olayları gerçekleşirken Antalyadaydım. O zamanlar nasıl bir hayali devlet soygun gerçekleştirildiğini sağdan soldan duyuyordum. Kepez Elektrik millete milyarlar tutarında elektrik satıyor ama yıl sonu geldiği zaman devamlı zarar gösteriyor tabi Antalyada yaşayanlar olarak şaşırıyoruz çünkü arıza olduğu zaman gelip bakan yok, kesinti olduğu zaman önemseyen yok acaip bir keşmekeşlik var ve Kepez elektrik için en güzel gün ay sonunun geldiği ve paralarını tahsil ettikleri gün. Bu şartlar altında, vermedikleri hizmetin paralarını toplayıp bir de üstüne zarar gösterip millete kocaman bir kazık attılar. Sonrasında olanları hatırlıyor musunuz? Kepez Elektrike mali şubeden görevliler gittiği zaman bilgisayarları kilitlemişlerdi. Şifresini bilen kişiler Uzanların zorlamasıyla şifresini söylememişti. Güvenlik uzmanları gelip sistemin şifrelerini kırmak için 4-5 gün harcamışlar ama tam da muvaffak olamamışlardı. Şimdi youtube’a Cem Uzan ve Uzanlar ailesinin yaptıklarıyla ilgili başarı öyküleri anlatan vidyolar aktarılıyor. Kepez Elektrik, 9 çimento fabrikası, şu kadar baraj külliyyen YALAN.

Kepez Elektrik ve ÇEAŞ ile ilgili ek$i sözlükten alıntı:

antalya ve havalisinin elektrik dağıtım işlerini üstlenmiş olan ve uzanlar tarafından satın alınmalarından sonra doğal olarak zarar eden şirket… sürekli bir çalışan sirkülasyonunun olması, polis baskını esnasında evrak odasında yangın çıkması ile ünlüdür…
hayirsiz adam, 28.11.2001 09:09

uzanların sahibi olduğu ve her türlü pisliği rahat rahat yaptıkları şirketlerden biri…çukurova bölgesinin özel elektrik iletim-dağıtım şirketi… uzanlara satılmadan önce ciddi bir şekilde kar eden ama satış sonrası tam tersi duruma düşen, hala kar etmesine rağmen zararda gösterilen ve bu sebeple spk tarafından soruşturma yiyen şirket…

Kemal Uzan

Kemal Uzan, Cem Uzan ve Hakan Uzan’ın babası. Uzanlar ailesinin mal varlığının ana kaynağı. Yugoslav göçmeni. Motorola-Telsim konusunda konuştuğum kişinin Kemal Uzan’ın mal varlığıyla ilgili anlattıklarını çok iyi hatırlıyorum. 1940 yıllarında Yugoslavya’nın kuruluşu esnasında Mareşal Tito’nun servetini yönettiğini, orada elde ettiği gelirlerle Türkiye’ye gelip büyük işlere girdiğini anlatmıştı. Acaba anlattıkları doğru muydu diye biraz evvel google’da bir araştırma yaptım.

İŞTE TRENDE SAKIZ SATARAK KURULAN UZAN İMPARATORLUÄžU NUN HİKAYESİ (habervitrini)
Her ne kadar bazı rivayetlerde baba Kemal Uzan için “Yugoslavya’nın kurucusu Mareşal Tito’nun servetini yönetiyor” ya da “Sovyet Merkez Bankası’na ait külçe altınları İstanbul Kapalıçarşı’da paraya çeviriyor” denilse de ..

Kirli çamaşırlar sokağa! (aksiyon)
Yugoslavya’dan Türkiye’ye göç ve Tito’nun döviz imtiyazı… Babıali’deki ilk şaibeli promosyon… Mezarlık duvarı müteahhitliğinden Libya’ya… Derken İmar Bankası, Star, Rumeli Holding… Cesur, agresif, acımasız ve hırslılar. Kimseye güvenmezler, dostları yoktur.â€?

Bu konuyu işleyen daha başka sitelerde mevcut, onlara da bakabilirsiniz.

İmar Bankası

Ne hikmetse, Cem Uzan’ın ve Uzanların youtube’a aktarılan ‘icraatın içinden’ vidyolarının içinde İmar Bankasından bahsedilmiyor. Garip değil mi sizce de? Okula giderken İmar Bankası önünde bekleyen sıraları onlarca kez gördüm. Yol boyunca kuyruk olurdu, Türk bayrakları ile gelip gösteri yaparlardı. Cem Uzan bey İmar Bankasında yaptıkları hortumla ilgili icraatın içinde neden bişey söylemiyor, garip doğrusu.

Kapanış

Herkesin seçme seçilme hakkı var ama bir noktada insan el insaf diyor. Bu yazıyı okuyan blog yazarı arkadaşların Cem Uzan’ın kim olduğu, ne yaptığı ve seçilirse Türkiye’nin başına neler gelebileceği ile ilgili iki satır birşeyler yazmalarını rica ediyorum. Ayrıca Kurtlar Vadisi Pusuyu, ailelerden birisinin Uzanlar olabiliceği ihtimaliyle izlemenizi tavsiye ederim. ;)

İzmir Cumhuriyet Mitingi

Ülkemizde vatansever çok. Bizim de sevdiğimizi biliyorlar herhalde ki her cumhuriyet mitinginden önce bana da email zincirinin bir halkası dokunuyor. Tanımadığım kişilerden cumhuriyet mitingine davet emailleri geliyor. Sağolsunlar unutmuyorlar. Bunlardan bitanesi de İzmirde düzenlenecek Cumhuriyet Mitingi için gönderilmiş. Emaili okuyunca sanki ordu toplanmış da fethe çıkıyorlar gibi bir his geliyor insanın içine, tabi yok öyle bişey. Bundan önce elli kez yazdığım gibi Cumhuriyet Mitingi denilen mevzu, komedinin en traji komiğinden. Diyecek bişey yok, oynatsınlar senaryoyu izleyelim biz de. Bu durumlar için ne diyorduk, hadi bakalım hep ileri marş marş, askeri intizamı bozmadan ilerleyin…

Tandoğan’da doğan, Çağlayan’da çağlayan milyonlar,
Gündoğdu’da kendilerini görmezden gelenlere günlerini gösterecek.

Al sancak, Alsancak’ta
Tesadüfün güzelliğine bak.
13 Mayıs Anneler Günü.
Bundan iyi hediye olur mu?
Ananı da al, gel. y.ozdil

“Sıcaktır” deyip usenen,
Serin evinde oturan;
“Televizyon nasılsa verir” diyen
“Ben gidemedim ama bayrak astım” diyen;
“Hava çok sıcak” deyip yazlığına
Ya da Çesmeye meşmeye giden;
“Tek başımayım nasıl gideyim” diyen;
“Küçük çocuğum var” deyip kıvıran;
“Aman kalabalıkta tehlikeli bir şeyler olur” diyen;
“Çok yoğun çalışıyorum,
Bir pazarım var uyuyacağım” diyen
Bilsin ki aynaya baktığında gördüğü
İZMİRLİ DEGİLDİR

“ÇOK ÖNEMLİ LÜTFEN ZİNCİRİ DEVAM ETTİRİN. BİR İZMİRLİ OLARAK HEPİNİZİ DAVET EDİYORUZ!!!”

Benim de ekleyecek bir şeyim var. Köşe yazarı Serdar Turgut geçtiğimiz Cuma günü bir TV röportajında:
“İzmirliler rahattir, mitinge gelmezler. Onlar hava güzel olunca Çeşmeye, Foçaya giderler. Bizim ekipte bir İzmirli arkadaşım var, ona : Sen de git de bari 11 kişi olsun mitingde- dedim” dedi.

Fena halde gücüme gitti. En büyük miting bizimki olsun istiyorum. Gavur İzmir yetmedi, şimdi de gevşek, kemiksiz İzmir olduk. Hadi onlari utandıralım!!!! (BU BÖLÜM ALINTIDIR)

css.php