İçeriğe atla

Witricity – Kablosuz Elektrik

Laptop kullanırken devamlı şarja takmak zorunda kalmak en azından 2-3 saatte bir şarja takmak zorunda olmak bazen can sıkıcı olabiliyor. Ben de arkadaşlara devamlı yaw interneti kablosuz yaptılar, bi de şu elektriği kablosuz yapsalar ne güzel olur deyip duruyordum. Bugün heatsmagic‘in bloğuna bakarken Nikola Tesla’nın hayali gerçek oldu: Kablosuz Elektrik yazısına denk geldim, sanırım bu buluşu gerçekleştirenler kadar olmamıştır ama şöyle derin bir ‘Vay Anasını’ dedim kendi kendime. Bu teknolojiye isim olarak da WiTricity koymuşlar. Haber henüz taze olduğu için Google News’te konuyla ilgili gazetelerde ve başka kaynaklarda yayınlanan haberler bulunuyor.

Bu konuyla uzaktan da olsa ilgili bir konuda elektrik hattından internet iletimi konusu. Evinizde ek bir donanıma ihtiyaç duymadan, elektrik prizine takacağınız bir ara kabloyla internet iletimi mümkün. Aslında bu müthiş bir haber değil, PCWorld Türkiye’nin 1998 yılı sayısını hatırlıyamadığım dergisinde internet teknolojileri karşılaştırılırken Elektrik hatları üzerinden internet aktarımının mümkün olduğunu ve bu teknolojinin avrupada kullanılmakta olduğunu okumuştum. Bu konuda Wikipedia Türkiye sayfalarında birşeyler bulabilir miyim diye baktım ama bulamadım. İngilizce sayfasından elektrik hatları üzerinden internet aktarımını okuyabilirsiniz.

WiTricity ile ilgili BBC’de yayınlanan haberi izlemek isterseniz yazının devamına tıklayabilirsiniz.

Okumaya devam et

Böyle gençlere ihtiyacımız var

Akşam gazetesinde haberleri incelerken altta alıntı yaptığım habere denk geldim. Tibet Türkyılmaz’ın azmi gerçekten çok güzel bir örnek. Gazetede yayınlanan fotoğrafı bana Angelina Julie’nin ünlü olduğu ve Denzel Washigton’ın başrol oynadığı Bone Collector filminden bazı sahneleri hatırlattı. Filmde, Denzel Washington suç mahallinde kanıt toplayıcısı olarak görev yaparken bir kaza sonucu felç olur ve yatalak olur ama kendisine sağlanan teknolojik imkanlarla topluma katkılı olmaya devam eder ve bir seri katilin yakalanmasında Angelina Julie’ye telefonda konuşarak yardımcı olur. Tibet Türkyılmaz’ın 17 yaşında olduğu halde 15 şirkete websitesi hazırlamış olması ve hosting işlerine girmiş olması gerçekten çok güzel kendisine acil şifalar diliyorum.

Tibet TürkyılmazBugün 17 yaşında olan Tibet Türkyılmaz iki yaşında halk arasında kas erimesi olarak bilinen “motor polinöropati” hastalığına yakalandı. Gün be gün hareket kabiliyetini yitiren Tibet, uzun zamandır yatağa ve makinelere bağlı bir yaşam sürüyor. 4 yıl önce konuşma kabiliyetini de yitiren genç, kadere razı olmadı. Sadece sağ elinin 2 parmağını kullanarak bilgisayarı öğrendi. Pirinçboyu adlı bir dergi çıkardı.

15 İNTERNET SİTESİ KURDU

Kendi kendine geliştirdiği internet sitesi tasarımlarını kurduğu “pirinchosting.com” sitesiyle duyurmayı başardı. Ardından 15 şirkete internet sitesi hazırlayarak ailesine maddi destek sağlıyor. Şimdi en büyük hayali, annesinin yardımıyla işleteceği bir internet kafe kurmak. Bunun için finansal destek bekliyor. Anne Günhan Türkyılmaz “Hiçbir zaman hastalığı nedeniyle ne o ne de biz ‘ah, vah’ etmedik. O gelişen tıbbın bir gün hastalığına çare bulacağına inanıyor. Şimdi tek hayali bir internet kafe kurabilmek” dedi.

Kaynak: Akşam Gazetesi
Sezen ÖZSAVRANGİL / İZMİR
10.06.2007

Mahkeme ve Hakaret İddiaları

Malum, bu yazının altında tekzip içeren ve bana ailt olmayan bir yazı duruyor 2 gündür. Al yayınla bunu yoksa mahkemeye veririm hesabı… Mevzuya bahis olan kişiye artık ismiyle hitap etmek gelmiyor içimden. Yaptığı bana, mahallede hırçınlık yapıp, cevabını da layıkıyla alan yaramaz bir çocuğun akşam abisine şikayet edip, gündüz dersini veren çocukların başına abisini musallat etmesine benziyor. Bak bu bana bunu bunu dedi, ah yap bunu abi. Olsun bakalım ben de isteklerine uyup yazdığım yazıyı ve altındaki yorumları yayından kaldırdım, tekzip diye gönderdikleri mesajı da yayınladım ana sayfadan. Tekzip yazısıyla kendisi sansüre sebep olduğu halde ve kanun da benim gereksiz kişisel mesajlar verdiği kısımları makaslama hakkım olduğu halde, mesajı üzerinde hiçbir değişiklik yapmadan yayınladım. Kendileri olsa yapmazlardı belki ama ben bencesini yaptım.

Kaldırdığım yazının altındaki yorumlarda 10’a yakın soru sormuştum ama 1 tanesine bile cevap alamadım, buradan da bir soru sorayım.

Madem araştırmacı gazetecilik yapıyorsunuz, nerede kaynak? Ben buradaki (Dallas-Richardson) amerikalı müslüman arkadaşlardan görebildiklerimle konuştum, Türk bir gazeteci sizinle irtibat kurdu mu diye öyle birşey yok ortada. Hatta bir tanesi, senin hakkında dava açacaklarsa ben hem gelir tanık olarak katılırım hem de burada, Amerikan mahkemelerinde, haklarında dava açarım dedi, gerek yok dedim. Dr. Yusuf Ziya Kavakçı ile görüştüm, kendisiyle görüşen birileri var mı diye, öyle birşey de yok ortada. Neresi araştırmacı gazetecilik bunun, ben anlamadım anlayan varsa beri gelsin.

Ortada araştırma olmayınca, görüşülen kimse olmayınca insanın aklına ne geliyor? Dallas’ta, Richardson’da yaşayan birilerinin bu konuyu gözlemleyip, kendilerince harmanlayıp göndermiş olma ihtimali. Buna medeni insanlar gibi ‘yok arkadaş, benim kaynağım şunlardır hepsi benim eserimdir’ diye cevap vermek yerine, hakaret olarak algılıyorlar. Sonra mantık tutarsızlığı diye hicabmış, kılmış tüymüş onları öne sürüyorlar, yürü derler adama ama ben demiyeyim hapse atarlar mazallah.

Şu anda hukuki sansürden dolayı kaldırdığım kendisine ait bir yorumda, beni google’a şikayet etmekle tehdit ediyor. Neymiş google’da ismiyle arandığı zaman bu site ilk sırada çıkıyormuş. Bu site daha birçok şeyde ilk sırada çıkıyor, doğrular yazıldığı müddetçe bundan niye rahatsız olunsun? Haber yazdıkları gazetede; yazar ismi, yazdıkları yazıda devede kulak gibi kalıp, yazdıkları yazı okuyanların üstünde bomba etkisi yaparken bundan rahatsız olmuyorlar. Ama hem yazdıkları yazı hem de isimleri mercek altına alınıp tahlil edildiği zaman ateş püskürüyorlar.

Yapılan içime dokundu dolayısıyla dile getirmek istediğim şeyler çok bu mevzuda ama işi hukuka döküp hınç almak isteyenler hemen sırada. TV’de birşeyler söylemeye çalışırken ağzını kapatıp sustururlar ya, ha işte ondan bu yapılan. Ama olsun, onlar yazdıkça benim de bildiğim birşeyler varsa yazacağım, hem de isimleriyle soyadlarıyla. Kalem kırılana kadar…

Slogan kısımlarını geçip okuyanlara faydalı olacak kısımlara geliyim. Avukat arkadaşlarım sağolsunlar bu hususda çok destek oldular. Bilhassa Çankaya’dan Av. Can Tatar kardeşim detayları benimle birlikte değerlendirdi ve çok faydalı bilgiler verdi. Ben de burada anladığım kadarıyla hukukçadan değil de bizim anladığımız avamcadan ortada dönen olayın hukuki boyutunu anlatıyım.

Bir vatandaş sizin hakkınızda yazdığınız yazıda kendisine hakaret olduğu kanaatine varıp avukatlarına durumu iletirse neler yapabilirsiniz:

1- Eğer olay büyümesin diye düşünüp mahkemeye gitmek istemiyorsanız:
2 gün içinde mevzuya bahis olan yazınızı kaldırmalısınız ve gönderdikleri tekzip yazısını yayınlamalısınız. Yayınladığınız yazıda, örnek tekzip yazısında olduğu gibi bir sürü laga luga varsa onları es geçip, işin özüyle ilgili tekzibi yayınlayabilirsiniz. Bu sizin kanuni hakkınız. Tekzip yazısı 7 gün, sizin yazınızı yayınladığınız noktada yayınlanmalı. Eğer yazınızı ikinci sayfada yayınladıysanız, tekzip yazısını da ikinci sayfada yayınlamalısınız. Ben ana sayfada yayınladığım için, tekzip yazısı da anasayfada bulunuyor. Burada işin hinlik yönü var. Bu kişilerin davaya edeceklerini söyledikleri yazı, tarih ve başlık olarak kayda alınıyor. Şu tarihli, şu başlıklı, şu internet sitesinde yayınlanan yazı diye ifade ediliyor. Siz ilgili yazıyı kaldırdığınız ve tekzip yazısını yayınladığınız müddetçe üstüne düşeni yapmış oluyorsunuz. O noktadan sonra sizi dava etme hakları ortadan kalkıyor. Dolayısıyla siz yazınızda ilgili düzenlemeleri yapıp, başka bir tarihde başka bir başlıkla tekrar yayınlama hakkına sahipsiniz.

2- Eğer yok arkadaş ben gerekeni yapacağım diyip mahkemeye gitmek isterseniz:
Burada kanunsal gariplikler ortaya çıkıyor. Adli süreç başladığı zaman Türkiye’den sitenize erişim engelleniyor. Bunun yanında size tazminat davası açtıkları için hakkınızda talep ettikleri kadar para cezası veya 5 yıla kadar hapis cezası verilebiliyor. Bu arada avukatlar, dilekçeler filan uzun mesafe.

Benim durumum için, konuştuğum avukat arkadaşların hepsi açık dille benim bir hakaretim olmadığını ve geri adım atmama gerek olmadığını belirttiler. Yurtdışında bulunduğum için zaman farkıydı, davaydı oydu buydu uğraşamayacağım için olayın büyümesini istemeyip, hukukun gerektirdiği tedbirleri aldım ve yazıyı siteden kaldırıp, tekzip yazılarını yayınladım. Seçim sizin 🙂

En Müslüman Teksas ve Emre Kızılkaya(2)

Sn. Mehmet Büyüközer

25 Mayıs 2007 tarihinden itibaren sitenizde yayınlanmakta olan Müvekkil Emre Kızılkaya ile ilgili tüm içeriğin, 5651 sayılı kanunun “İçeriğin yayından çıkarılması ve cevap hakkı” başlıklı 9.madde hükmü uyarınca, talebimizin size ulaştığı tarihten itibaren 2 (iki) gün içerisinde çıkarılmasını ve takip eden 1 (bir) hafta süreyle yazımızın ekinde bulunan cevap ve düzeltme metninin yayınlanmasını talep ederiz.

Saygılarımızla,

Av.Erem Yücel-Av.Başak Doker
hukuk@dmg.com.tr

Cevap ve düzeltme

25 Mayıs 2007 tarihinde http://www.amerikadabirgun.com adresli kişisel sitenizde yayınladığınız “En Müslüman Teksas ve Emre Kızılkaya” başlıklı yazınızda yer alan, şahsımı ve bağlı bulunduğum kurumu hedef alan iddialar, tamamen kasıtlı ve gerçek dışıdır. Mesnetsiz iddialarınızı şahsıma yönelik ağır hakaret ifadeleriyle destekleyerek, mesleki saygınlığımın yanında, kişisel haklarıma da tecavüzde bulunduğunuz bir gerçektir.

Söz konusu yazınıza konu alan ve 24 Mayıs 2007 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nin internet sitesinde yayınlanan “En Müslüman Teksas” başlıklı haberimin tüm unsurları maddi gerçeklere dayanmakta, haberde sadece tarafsız kaynaklardan yararlanılmakta ve yayın ilkelerimizden olan “çifte kontrol” bu haberde de uygulanmaktadır. Yazının “Dallas’ta birileri tarafından yazılıp uçurulduğu” yönündeki ağır ithamınız, hiçbir delile dayanmamasının yanında, komik olmaktan öteye gidememektedir.

Yazınız, mantık silsilesi açısından çelişkili olmakla kalmayıp, ciddi bilgi eksikleriyle de doludur. Örneğin “Kara çarşaflı kısmı başlı başına bir yalan. Tabi bu ifade de özenle seçilmiş” diyerek şahsımı bir kez daha kasıtlı olmakla suçladığınız ifadenin ardından, “Hicab dedikleri kapanma yoluna gittiklerini gözlemledim” cümlesiyle de az önce yalandığınız şahsımı, bu kez tasdik ederek çelişkili tutumunuz ve ciddi bilgi eksikliğinizi aynı anda ortaya koymaktasınız. Nitekim kara çarşaf anlamına gelen “burka”, bir “hicab” türüdür.

Haberimde, Dr. Yusuf Ziya Kavakçı’dan bahsederken, kızı Merve Kavakçı’yı hatırlatmamı eleştirip beni gericilikle suçlamanız da, iz’an sınırlarını aşmakta ve gazetecilik mesleği konusundaki bilgi fakirliğinizi gözler önüne sermektedir. Nitekim haberde Yusuf Ziya Kavakçı’nın mevcut görevleri de sıralanmakta, fakat Türk kamuoyu açısından son yıllarda çevresinde vuku bulan hadiselerden en önemlisi olan Merve Kavakçı olayı da evrensel habercilik normları dahilinde kısaca hatırlatılmaktadır. Bu haberin hatırlatılması değil, hatırlatılmaması bir mesleki hata olabilirdi.

İddialarınızın aksine, Hürriyet Gazetesi’nde ve özellikle de Dış Haberler Servisi’nde, sadece Türk basınında değil, dünya basınınında da sık rastlanmayacak ölçüde geniş bir editöryel özgürlük vardır. Kişisel bir araştırmamın sonucu olan söz konusu haberin de, hoşunuza gitsin veya gitmesin, her kelimesiyle gerçekleri yansıtmakta olduğu sabittir.

Eleştiri sınırlarını aşıp şahsi linç kampanyasına dönüşen yazınızın, yapıcı bir amaca hizmet etmekten çok, sitenizin diğer üyeleriyle birlikte şahsımı ve kurumumu halkın gözünde küçük düşürmeyi hedefleyen, tek taraflı, kasıtlı ve gerçek dışı ifadelerden oluştuğu, yazının altında yayınlanan ve şahsınız tarafından onaylanan haksız eleştiri ve ağır ithamlardan da bir kez daha anlaşılmaktadır.

Söz konusu yazının ve altındaki yorumların tümü kaldırılarak, bu cevap ve düzeltme yazısının, yasalarda öngörülen süre boyunca aynı yerde yayınlanmasını talep ederim.

Emre Kızılkaya
Dış Haberler Servisi
Hürriyet Gazetesi

Ankarada Terörist Saldırısı

Ankara’da yapılan lanet terörist saldırısını yapanları, yaptıranları ve alet olanları lanetliyorum ve hesapları en hızlı ve en azametli gören Allah’a havale ediyorum. Kurt puslu havayı sever, kendilerine ortam oluşturmaya çalışıyorlar. Ülkede kaos, gerilim, terör ve istikrarsızlık havası estirmeye çalışıyorlar. Yaz aylarında Antalya’da düzenlenen saldırının ardından, esnafın hemen camları takıp, etrafı temizleyip, cenazeleri kaldırıp acılarını içlerine gömdükleri gibi, Ankara’da da aynısının yapılması gerektiğini düşünüyorum. Medya çarşaf çarşaf virane olmuş bina fotoğrafı göstermek yerine, sorumlu davranıp bu saldırının arkasında kimler olabileceğine odaklanmalı. Binalar tamir edilmeli, yollar düzeltilmeli, çevre düzenlemesi yapılmalı ve hayat normale dönmeli. Teröristlerin göndermek istediği mesaj devlet kurumlarınca alınıp yorumlanıp aynı şekilde cevaplanmalı ama bu durum ülkede kaos, düzensizlik, istikrarsızlık varmış gibi değil, suçluların hesabının en sert şekilde görüldüğü haliyle gösterilmeli.

Lanet saldırıyı ve masum insanların canına kıyarak bir yerlere varacaklarını düşünen beyinleri kınıyorum.

Site İstatistikleri ve Emule

Bugün yazdığım 4. yazı olduğu için kendimle gurur duymaya başlıyacağım :) Bu hızla Wolkancaya yetişirim kanımca :) 1-2 haftalağına çalışmaya ara vermem ana sebep tabi. Madem işim yok niye blog yazmıyorum gibi oluyor.

Mayısın başında siteyi 2 gün kapatarak sonofnights.com’un 2. yılını kutlamıştım. Tabi olay öyle gelişmedi ama sitenin kapalı kalmasının ardından yazdığım yazıda, 2 sene için icraatın içinden programı yapmıştım ama istatistiklerden pek bahsetmedim.

İstatistiklere gelmeden önce geçtiğimiz 2 günde olan birşeyden bahsetmek istiyorum. Avrupa Yakası Bölümleri ve Kurtlar Vadisi Bölümleri yazılarında yayınladığım bölümleri tr-dizi.com ailesinin katkısıyla her hafta emule den indirip, rapidshare’e aktarıp, Türkiyede genelde sabah olmadan siteden duyuruyorum. Bu hafta emule’den download ederken bir değişiklik yapıp nickname’imimi sonofnights.com olarak değiştirdim. İsmimi değiştirmemle birlikte siteye 45 ziyaretçi geldi 🙂 Siteyi günlük takip eden 120-130 ziyaretçi sayısı bu iki günde toplam 600 oldu. Gördüğüm değerleri genele yayıp bir yorum yapmak gerekirse, avrupa yakası ve kurtlar vadisini emule’den indirenlerin çoğunluğu avrupa ve amerikada yaşıyor.

Sitenin genel istatistiklerine gelince, site 2 yıldır açık ama istatistikleri 2007′inin ocak ayından bugüne kadar değerlendireceğim. En çok aranan anahtar kelimelere, ülke dağılımına ve en çok arama yapılan arama motorlarına gelmeden önce bu sonuçlardan beni biraz şaşırtanlar adım ve soyadımla yapılanlar aramalar oldu. Gaffurun dediği gibi beni beğeniyor musunuz :) modunda oluyor ama 2007′inin başından beri 500 defa adımla aranıp siteye girilmesi (kendi adımla aramak gibi megalomanyaklıklarım yoktur) şaşırtıcı:

mehmet buyukozer 237
mehmet büyüközer avrupa yakasi 64
mehmet 33
mehmet büyüközer 26
mehmet buyukozer 63 bölüm 25
mehmet büyüközer avrupa yakasi bölümleri 5
avrupa yakası mehmet büyüközer 5
büyüközer 4
mehmet buyuközer 3

En Çok Kullanılan Arama Motorları

google

273,176

msn

5,422

search

3,930

yahoo

995

aol

76

lycos

59

altavista

41

En Çok Aranana Anahtar Kelimeler

avrupa yakası

76,049

avrupa yakasi

31,882

avrupa yakası bölümleri

10,677

elfida

6,201

haluk levent

5,708

iskorpitx

5,439

kanald

3,525

msn şifremi unuttum

3,307

msn hack

2,412

haluk levent elfida

2,210

canlı tv

2,019

avrupa yakasi bolumleri

1,410

avrupa yakası download

1,379

torrentturk

1,283

babam ve oğlum

1,058

meebo

1,028

avrupa yakasi download

908

avrupa yakası yeni bölüm

843

canli tv

745

burhan altıntop

715

osman baydemir

691

elfida

634

youtube

632

babam ve oglum

601

kıraç yıldızlarda kayar

564

kurtlar vadisi terör bölümleri

550

burhan altintop

530

izmir cumhuriyet mitingi

510

avrupa yakasi rapidshare

480

yonja.com

471

muhammedpron

458

dünya haritası

448

msn nasıl hacklenir

435

recep ivedik

420

msn sifremi unuttum

379

kurtlar vadisi

378

google sitemap

364

wireless crack

364

avrupa yakası rapidshare

346

kurtlar vadisi bölümleri

272

Site ziyaretçilerinin Ülke Dağılımı

Turkey

248,928

Germany

25,663

United States

10,407

United Kingdom

4,832

Netherlands

4,349

France

3,316

Canada

2,155

Belgium

2,085

Austria

1,753

Switzerland

1,309

Cem Uzan Yorumları

Cem Uzan konusuna yorum yazan Zeynep hanıma bir mesaj yazıyordum ama baktım konu Cem Uzan cenahından çıktı gidiyor, böyle bir başlıkla burada yazmaya karar verdim:

Zeynep hanım, millet için en doğrusunu istediğinizden şüphem yok. Siz, ben vatanını sadece milleti için seven ve bunun karşığında birşey beklemeyen insanlar yol açmaya, Türkiyeyi ileriye taşımaya çalışıyoruz en azından bunun için konuşuyoruz ve birşeyler düşünmeye çalışıyoruz ama saltanatını ve sahip olduğu gücü sevenler boşluklarımızdan faydalanıp başımıza çorap örüyorlar. Cem Uzan ile ilgili yazı yazmam siyasete bulaşmak isteyişimden değil Türkiye’nin aydınlık ufkunda kara bir bulut görmemden kaynaklanıyor. Bu yazıda AKP için icraatın içinden gibi birşeyler yazmak düşüncesi değilim ama AKP ve Tayyip Erdoğan konusunda, ben şahsen söylenen herşeye inanmıyorum. Belki kurtlar vadisini yeni izlemiş olmanın etkisi var üstümde ama orada geçen bir söz, düşüncelerimi çok güzel ifade ediyordu:

Herkesin kendi menfaatine yakın gördükleri var, onları öne çıkartmaya çalışıyorlar.

Şu an Türkiyede olan durum bu bana göre. %115-%120 enflasyondan bahsediyorduk, Ecevit bir rahatsızlanıyor borsa-ekonomi alt üst oluyordu. İktidar partiler arasında bir dalgalanma oluyor, ekonomi temellerinden sallanıyordu. Merkez bankasının elinde rezerv yoktu, ne zaman piyasaya gireceğini bilmiyordu, dolar 1,5 milyonlara çıkıp 2 milyona çıkacak diye endişe ediliyordu. Cinayetler oluyor arkasından önünden kimse gitmiyor, yapanlar bulunmuyordu. Son zamanlarda Hırant Dink öldürüldü en azından katili kıskıvrak yakalandı. Altı deşilir deşilmez bilmiyorum ama Türkiye’de bunların yapılmasını bırakın adını bile ağzına alan kimse yokken ve şimdi bunlar mükemmel olsa da yapılıyor olmasını takdir etmemek gerçekten haksızlık olur. Türkiye’nin bu hükümetten önceki durumu için saded olarak bana göre istikrar yoktu. Kötü durumdan pay biçilmez ama şu anda Türkiye’nin geldiği noktaya kesinlikle şükretmemiz gerekiyor. Dış borcun ikiye katlandığını yazmışsınız, kartel medya diye nitelendirdiğim ve yazdıklarının %60-70 inin yanlı, yalan veya çarptırılmış olduğuna inandığım Milliyet ve Hürriyet gazeteleri bile ihracaatta cumhuriyet tarihinin rekorunun kırıldığını kaç defa söyledi. Ekonomi parametreleri konusunda daha söylenecekler var ama alanım olmadığı için çok girmek istemiyorum. Ama şu da var, dış ülkelere imtiyaz konusunda haklısınız. Maalesef gözardı ettiğimiz bir durum var. O makamlara gelmeden önünüze ne gibi şartlar sunulacağını kimse bilemez, bildiğim kişilerden öğrendiklerimi söylüyorum. O makamlara gelen kişilerin önüne evrak konuyor, afedersiniz sıkıyosa imzalamasın. Sıkıyorlar adamı, anlatması güç. BBP başkanının bir TV programında konuşmasına denk gelmiştim,

Türkiye’yi seçilmişlerin yönettğini mi zannediyorsunuz! Onların yönetimdeki payı %20-30.

Bu durum dış güçlere göre politika hazırlayacağız demek değil ama Türkiye, ABD’nin Irak saldırısında üstlerini açmadı diye bir sürü imtiyazlara maruz kaldı. Bunları gözle görmüyoruz ama kapalı kapılar arkasında Türkiye ile ilgili bir sürü şeyler planlandı programlandı. Türkiye maalesef bölgesinde planlar yapabilecek güçte bir ülke değil. Haddimizi ve sınırlarımızı çok iyi bilmiyoruz, bir türk dünyaya bedeldir ile her yeri fethedebileceğimiz zannediyoruz. Maalesef benim şu anda yazdığım ve ihtimalki sizin bu yazıya yorum yazmak için harcayağınız zaman içinde zaman israfı yapmış oluyoruz. ÇALIŞMIYORUZ, ÜRETMİYORUZ, GELİŞTİRMİYORUZ. Hindistanın cumhurbaşkanının müslüman, başbakanın hinduluğun kolu olan bir dine ait olduğunu biliyor muydunuz? Nasıl tıkır tıkır çalışıyorlar. Ahmet Necdet Sezer, ordu, YÖK bunların rejimle kafayı bozmalarının arkasında birşeyler yok mu sanıyorsunuz? Gel hadi arkadaş birlikte iş yapalım dediğiniz zaman iş yapmaya gelen yok, bu ülke için iki taş üstüne koymaya çalışan yok ama söze gelince konuşma çok. Böyle vatanseverlik, milletperverlik olur mu? Bazı kimselerin çok güvendiği hürriyet, milliyet gazeteleri yazarları Allah uzak tutsun Türkiyenin başına birşey gelse bana göre Türkiyeden ilk kaçak kişilerdir. Ağır sözler bunlar ama şu anda ortalıkda yaygara koparan kimselerin vatanseverlikleri 0, bundan adımın Mehmet soyadımın Büyüközer olduğu kadar eminim. Bir de cahilin cesareti konusu var, mevzuları bilmeden cesaret gösterisine çıkıp ülkeye zarar verme konusu var. Onun için en önemli nokta, liyakati (başarısı, yeteneği) olan kişiler vatanseverliğe soyunacak ve Türkiyeyi bir adım ileriye götürecek. Cem Uzan liyakati bırakın ortaya koyduklarıyla sizin de belirttiğiniz gibi sahtekarlığı tescillenmiş bir şahıs. Cahil veya kültürsüz diyemem ama ticaret ve sosyal hayatı devamlı karanlık içinde geçen birisine oy vermenin Türkiyeye nasıl bir hezimete sebep olacağını göremiyor musunuz?

İlaç fabrikası demişsiniz. Ben size daha fazlasını sayıyım:

  • Kendi orijinal modelini yapan bir TÜRK markası OTOMOBİL fabrikamı YOK (İranın bile var!)
  • Milyonlarca cep telefonu kullanıcısı var, cep telefonu teknolojisi oyun v.s. olmadığı haliyle telsizden farksız olduğu halde, bir tane %100 yerli CEP TELEFONU fabrikamız YOK
  • Medeniyetin olmazsa olmazı ulaşım. Dili 500 metre olan; DEMİREL, Baykal, Mehmet Ağar, Mumcu, Mesut Yılmaz diğerleri, Türkiyeye birkaç kilometre daha yol yapmaktan başka hiçbirşey yapmamış. Karayolunun her kilometrisi daha fazla petrole bağımlılık demek. Bir tanesı HIZLI TREN projesini hayata geçirmemiş.
  • Bu hükümetten önce gelen hükümetlerden bir tanesi yerli SAVUNMA sanayi için birşey yapmamış. Şu anda bütün detayıyla teknolojisi Türkiyeye ait olacak full donanımlı F17 savaş uçağı hazırlanıyor. Dallasta uçak mühendisliğinde doktora yapan 2 türk arkadaşımdan öğrendiğim kadarıyla, bu uçaklar en son teknoloji olarak tasarlanıyor ve %100 Türkiyeye ait olacak. Bunu şu ana kadar kim yapmış? Türkiye Cumhuriyet tarihinde ilk defa kendine ait bir silaha sahip olacak.

Velhasıl, siz sözünüzü Genç Partiyi savumadığınızı belirterek bitirmişsiniz. Ben AKP’li değilim ama AKP’yi savunuyorum. Hak, hukuk adına savunuyorum. Ülkeme yaptıkları adına savunuyorum. Türkiye’de şu anda ve bundan sonraki seçimlerde ondan iyisini yapacak birileri olmadığı için savunuyorum. Kimse benim düşündüğüm gibi düşünmek durumunda değil ama Türkiyeyi ve vatanını sevdiğini söyleyen herkese açıkca söylüyorum. Cem Uzan Türkiye’nin ufkunda gözüken en kara bulutlardan bir tanesi, ‘Cem Uzan işini bilir, hükümete gelirse Amerikayı dolandırır’ diye düşünen vatandaşlara söylüyorum, Amerika’da Cem Uzan’ı cebinden 1000 kez çıkartacak 1000 lercesi var. Okyanus ötesinden hayal kurmayın, ufkunuz o kadar genişse atlayın gelin, burada gösterelim. Aklımızı başımıza toplayalım. Bu ülkeye Cem Uzandan bir hayır gelmemiş, gelmez, gelmeyecektir…

Konu başlığı madem Cem Uzan, bir arkadaşımın Cem Uzan ile ilgili yazı yazdığımı söylemem üzerine söylediği özlü sözleriyle tamamlıyım 🙂

NY says:
motor ola sın cem uzan
NY says:
cem uzan başbakan olsa , cem evlerini zimmetine geçirir kanımca
NY says:
adı cem olanlardan isim hakkı adı altında vergi toplar
mehmet says:
yaz yaz bunları yazının kapanışına koycam
NY says:
altına imzamı bile atarım da , adam yalnışlıkla başbakan falan olur , en başta bana bakar
NY says:
enerji uzanı , eğitim uzanı , maliye uzanı , başuzan gibi terimler getirir siyasete
NY says:
imla kılavuzlarındaki geleceğim, gideceğim , götüreceğim kelimelerini
geleCEM gideCEM götüreCEM olarak değiştirir

Tek kişilik ordu

Hatalı sollamadan dolayı çıkan tartışmada, çok kişi olmalarına güvenen aile ferdleri tek kişiye saldırınca hepsi nasibince temiz bir dayak yiyor. Kavga ettikleri vatandaş özel bir firmada güvenlik görevlisi olarak çalışıyormuş, sert kayaya çarpmışlar 🙂

Fox News sunucusunun kavgayı futbol maçı gibi anlattığı hali:

MSN hacklemelerine ve İnternet Güvenliğine Emniyet El Koydu

KOMTartışmasız, Türkiye’de herkesin kullandığı anında mesajlaşma (IM) programı MSN. Hal bu olunca bu işin kalpazanlığı, sahtekarlığı bir tonu ortaya çıktı. ‘MSN’im hacklendi‘ yazısına bırakılan yorum sayısı yayınlamayı kabul etmediklerimle yüzleri bulmuştur. Bu rakama benimle birebir irtibat kuran, msnimi ekleyen kişileri eklemiyorum bile. Bu konuda gerçekten çok büyük bir açık vardı ve Emniyet Genel Müdürlüğü dünyada örneğine henüz rastlamadığım çok güzel bir çalışma yaparak, KOM (Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı) hizmetini devreye sokmuş. Örneğine rastlamadığım derken, ABD’nin, Avrupadaki ülkelerin (bilhassa İngiltere) halkını bilgilendirmek için kurdukları siteler bulunuyor ama MSN konusunu özel olarak ele alan ve MSN’i hacklenen kişiler için:

ADLİ BOYUT
Bilişim suçları kapsamında değerlendirilen MSN adres ve şifresinin hacklenmesi ve devamında nitelikli dolandırıcılık suçu şikayete bağlı bir suç türüdür. MSN Hırsızlığından mağdur olan vatandaşlarımızın şikayetçi olduğu konular ile ilgili elde edebildiği tüm deliller ile birlikte en yakın Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek şikayetçi olabilir, ayrıca www.kom.gov.tr adlı internet adresimize ihbar edilebilir.şeklinde değerlendirme yapan bir kuruma henüz rastlamadım.

Devletimizin böyle bir çalışma yapması, bilgisayar ve internet eğitim seviyesi yeterli seviyeye ulaşmamız halkımızı bilgilendirecek pratik bilgileri sunması çok gerekliydi. Bunun Emniyet Müdürlüğünün tarafsızlığıyla yapılması daha da güven veriyor. MSN hacklenmesi ve güvenliğiyle ilgili neler yapılabileceğini bundan önce birkaç yazıyla değerlendirmiştim ama kom.gov.tr verildiği gibi önlemler listesi hazırlamamıştım, sitelerinde yayınladıkları MSN Üzerinden Kontör Hırsızlığı yazılarından alıntı yaparak burada yer vermek istiyorum:

  • İnternet dünyasında %100 güvenliğin hiçbir zaman sağlanamayacağını unutulmamalıdır. Bu yüzden MSN kullanıcıları şifrelerini ve bilgilerini sürekli güncellemeleri gerekmektedir.
  • MSN şifresi, en az 10-12 haneli olarak belirlenmeli ve rakamların yanında harfler ve semboller de kullanılmalıdır.
  • MSN adresleri için seçilen gizli soru MSN hırsızlarının cevabını bulamayacağı zor bir soru olmalı ve soruya verilen cevap unutulmamalıdır. Gerekirse soru ve cevap bilgisayar dışında farklı bir ortama kaydedilmelidir.
  • Kontör şifresi istekleri ile kredi kartı numarası ve internet hesap bilgisi veya banka hesap bilgisi gibi taleplere şüpheyle yaklaşmalıdır.
  • Chat ortamında tanışılan kişilere şahsınız, aileniz, adres, telefon, işiniz v.s. konularda şahsi bilgilerinizi vermekten sakınınız.
  • Mail adreslerinize gelen spam ve trojan içerebilecek şüpheli mailler “en yakın arkadaşınızdan gelmiş olsa bile” kesinlikle açılmamalı ve silinmelidir. Gerekirse maillerin geldiği şahıslar aranarak teyit edilmelidir.
  • MSN yoluyla gönderilen web adreslerine girilirken dikkatli olunmalı, eposta adresi ve şifre ile giriş yapılmamalıdır.

Bu liste ana hatlarıyla şifre güvenliği konusunu gayet güzel açıklasa da benim de eklemek istediğim bir nokta da bulunuyor. Satılık DB – Forum siteleri kişisel bilgilerinizi satıyor yazısında detaylı olarak anlattığım husus, türk forum siteleri ve üyelik kabul eden türkçe sitelerinin bir kısmı şifrelerinizi muhafaza ediyorlar. “MSN DB’sini hackledim o şekilde msnini hackledim”, “şu programı kullanarak msnini hackledim” filan diyen kalpazanlar, ya kurbanlarının bilgisayarına trojan, keylogger gibi zararlı programlar atıp bilgilerini çalıyorlar yada üye oldukları siteye verdikleri msn şifresiyle aynı şifreyi alıp hesaplarına girip bilgilerini değiştiriyorlar. Önlem listesine benim eklemek istediğim madde:
MSN, Yahoo ve önemli olduğuna inandığınız internet hesaplarınızın şifresi tek olmalı. Başka sitelerde (bilhassa türkçe forum sitelerinde) o şifreyi ve bilgilerinizi kullanmamalısınız.

Bilgisayar ve internet kullanmaya yeni başladıysanız ve kendi kendinize nasıl güvenlik önlemleri alabileceğinizi merak ediyorsanız, altta linklerini verdiğim yazıları okumalısınız:

Hack Ve Korunma Yolları
Şifre Seçimi ve Güvenliği
İnternet Bankacılığı ve İnternetten Alışveriş
Virus Nedir? Korunma Yolları Nelerdir?
Kredi Kartı Kullanımında Dikkat Edilmesi Gereken Konular
Uyarılar & Öneriler

Bu yazıların yanında Bilişim Güvenliğinin hukuki durumunu öğrenmek istiyorsanız:

BİLİŞİM SUÇLARI HANGİ KANUN KAPSAMINA GİRER?

Benim okuduğum önemli kısımlar:

MADDE 243. – (1) Bir bilişim sisteminin bütününe veya bir kısmına, hukuka aykırı olarak giren ve orada kalmaya devam eden kimseye bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.

MADDE 244. – (1) Bir bilişim sisteminin işleyişini engelleyen veya bozan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.MADDE 245. – (Değişik:08.07.2005/25869-5377/27.md.) (1) Başkasına ait bir banka veya kredi kartını, her ne suretle olursa olsun ele geçiren veya elinde bulunduran kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırtarak kendisine veya başkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

Türk toplum ve aile düzenini çok yakında ilgilendiren ‘ahlaksız yayın yapan türkçe sitelerle ilgili‘ cevap:

  • 18 yaşından küçük kişilere ait pornografik görüntü içeren verilerin yayınlanması TCK 103 ve 224 maddesi gereği suçtur.
  • 18 yaşından büyük kişilere ait cinsel içerikli görüntülerin yayınlanması ise şikayete tabidir. Diğer taraftan bahse konu suç türleri Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığının görev alanına girmektedir.

Cem Uzan

Cem Uzanla hafta sonu yapılan söyleşinin vidyolarını izledim bugün. Söyleşiyi yapan Taki Doğan sözüne ‘şaka gibi’ diye başladı. Devamında yalakalığın binbirtürünü sergiledi ama ilk söylediği bu söz acaip güzel oturdu. ‘Şaka Gibi‘. Söyleşi esnasında Cem Uzan’ın sözü getirip dayandırdığı nokta, Genç Parti’nin 2002 genel seçimlerinde %7 oy almasıydı. Arada Cem Uzan’ın söylediği bir söz yine ilgi çekiciydi. Cumhuriyet Mitinginin en son düzenlendiği İzmir’in genç partinin kalesi olduğunu idda ediyordu, haksız da değil hani. Genç Partiye en çok oy verilen şehir İzmir oldu geçen seçimlerde. Tabi bütün bu olanlar bana şaka gibi geliyor. Cem Uzan diye birisi çıkıyor, parti kuruyor, televizyonlara reklam vererek seçimden %7 oy alıyor ve yeni yapılacak genel seçimlerde %20 oy almaktan bahsediyor. Sanırım böyle birşey ancak Türkiyede olur.

Cem Uzan’ın Kepez Elektrikden, İmar Bankasından, hortumladığı paralar ne çabuk unutuldu?

Medyaya hep haber olan Telsim, Star TV, Star Gazetesi gibi hortumlar ne çabuk unutuldu?

Şimdilerde Yeşim Salkım tvlere çıkıp, Hakan Uzanla evli olduğu dönemde Kral TV ve saltanatlarıyla müzik piyasasından neler yaptıklarını ortaya döküyor, bunların olduğu zamanlar ne çabuk unutuldu?

Cem Uzanla ilgili düşüncelerime gelmeden, Taki Doğan adlı kişinin söylediği sözlerle ilgili bişeyler söylemek istiyorum. ‘Kamuoyunun, toplumun 2002 seçimlerinde özlediği, alıştığı ve çok sevdiği Cem Uzan mitingleri ne zaman başlıcak sorusunu dilden dile kendimize soruyorduk‘. YOK ARTIK Yuh, Cem Uzan’ın sanatçı çıkartıp, dansöz oynattığı, etli pilav dağıtıp milleti toplayıp atıp tuttuğu mitingleri mi özledik? Cem Uzan Türk siyasi tarihine AK partiyi iktidara getiren parti olarak geçicek, %7.25 lik oyu aslında %30′lık bir oy sirkülasyonuna sebep oluyor Taki Doğan, matematik bilmiyorsun onu anladık da, tarihi yazmak sana mı düştü? ‘Cem Uzan’ın aldığı %7.25 i şöyle bir dağıttığımız takdirde, parlemantoya 4 parti girecekti, Cem Uzan o muazzam yükselişiyle muazzam çıkışıyla…‘ Taki Doğan, matematiği geçtim sen konuşmasını da bilmiyorsun. %7.25 oy alıp parlemantoya girecek Cem Uzan aslında başbakan olacakmış! Para, mevki insanlara neler söyletiyor bkz. Taki Doğan bunları görünce gel de Kurtlar Vadisini izleme! Adam gibi ADAM görmeyi ne kadar özledik…

Taki Doğan’ı bırakıp, Cem Uzana dönelim :) Parti sloganı aranırken ‘uzan geliyorum’ diye alternatifler düşünülen Genç Partinin genel başkanı Cem Uzan Habertürk gibi bir kanala çıkıyor ve orada kendisinin karıştırdığı haltların ortaya çıkartıldığı operasyonlar için ’seçim fırtınası’, ’siyasi yıpratma’ çabaları diyor. Yazıklar olsun Taki Doğan, Yazıklar olsun Taki Doğan, Yazıklar olsun Taki Doğan! Şaka gibi gerçekten. Başka söz bulmak gerçekten çok zor, sen elinden geleni ardına koymayacaksın, ondan sonra bir parti kuracaksın, partinin merkezleri de Telsim Shoplar olacak, oradan millete kontör dağıtacaksın, ondan sonra da yaptıkların ortaya çıkartıldığı zaman bunlar siyasi yıpratma diyeceksin, YOK ARTIK! Selin olsa, oha falan olurdu ama ben de oha falan olmuştan beter oldum!

Alıntıları yaptığım konuşmanın vidyosunu buradan izleyebilirsiniz:

Motorola, Telsim ve Uzanlar

Telsim Motorola’dan o büyük alımı gerçekleştirirken Motorolada mühendis olarak görev yapan bir beyefendiyle, o olaylar olup bittikten sonra tanıştım ve olanları konuşma imkanım oldu. Motorla’nın böyle bir büyük batağa saplanmasını çok sade bir dille anlattı. İsimleri hatırlamıyorum ama olay şu şekilde gelişiyor. Motorola’nın başına bu alım yapılmadan evvel Amerika’da yada Avrupada başarısız işler yapıp sürgün gibi Türkiye’ye gönderilen bir CEO (genel direktör) geçiyor. Kendisi kariyerinde yaşadığı kötü krizleri temizlemek ve yatırımcılarla bozulan arasını iyileştirmek için Telsimden gelen çok sıfırlı alım talebinin üstüne atlıyor. Motorolada o zaman çalışan birçok kişi Telsim’in finans durumunun batak olduğunu, Uzanların birilerini gözüne kestirmeye çalıştığını ve sistemleri satarlarsa büyük bir ihtimal alacaklarını geriye alamayacaklarını söylüyorlar. Ama CEO efendi kariyerinde çok zor bir dönem geçirdiği için bunu Amerika ofisine bir şekilde büyük bir imkan yakaladıklarını ifade ederek, yekünle övünerek, büyük bir iş başarmış gibi kabul ettiriyor. Hatırladığım kadarıyla o noktadan sonra CEO yükseliyor ve istediği başka bir ülkeye tayin ediliyor. Motorola’nın Telsim batağı arkasında böyle birşey yatıyor. Konuşmalarımızda başka ilginç noktalar da vardı ama onları hatırlamıyorum.

Kepez Elektrik ve Uzanlar

Kepez elektrikle ilgili birinci şahıslarla konuşmuşluğum yok ama ne ilginçtir bu alım satım olayları gerçekleşirken Antalyadaydım. O zamanlar nasıl bir hayali devlet soygun gerçekleştirildiğini sağdan soldan duyuyordum. Kepez Elektrik millete milyarlar tutarında elektrik satıyor ama yıl sonu geldiği zaman devamlı zarar gösteriyor tabi Antalyada yaşayanlar olarak şaşırıyoruz çünkü arıza olduğu zaman gelip bakan yok, kesinti olduğu zaman önemseyen yok acaip bir keşmekeşlik var ve Kepez elektrik için en güzel gün ay sonunun geldiği ve paralarını tahsil ettikleri gün. Bu şartlar altında, vermedikleri hizmetin paralarını toplayıp bir de üstüne zarar gösterip millete kocaman bir kazık attılar. Sonrasında olanları hatırlıyor musunuz? Kepez Elektrike mali şubeden görevliler gittiği zaman bilgisayarları kilitlemişlerdi. Şifresini bilen kişiler Uzanların zorlamasıyla şifresini söylememişti. Güvenlik uzmanları gelip sistemin şifrelerini kırmak için 4-5 gün harcamışlar ama tam da muvaffak olamamışlardı. Şimdi youtube’a Cem Uzan ve Uzanlar ailesinin yaptıklarıyla ilgili başarı öyküleri anlatan vidyolar aktarılıyor. Kepez Elektrik, 9 çimento fabrikası, şu kadar baraj külliyyen YALAN.

Kepez Elektrik ve ÇEAŞ ile ilgili ek$i sözlükten alıntı:

antalya ve havalisinin elektrik dağıtım işlerini üstlenmiş olan ve uzanlar tarafından satın alınmalarından sonra doğal olarak zarar eden şirket… sürekli bir çalışan sirkülasyonunun olması, polis baskını esnasında evrak odasında yangın çıkması ile ünlüdür…
hayirsiz adam, 28.11.2001 09:09

uzanların sahibi olduğu ve her türlü pisliği rahat rahat yaptıkları şirketlerden biri…çukurova bölgesinin özel elektrik iletim-dağıtım şirketi… uzanlara satılmadan önce ciddi bir şekilde kar eden ama satış sonrası tam tersi duruma düşen, hala kar etmesine rağmen zararda gösterilen ve bu sebeple spk tarafından soruşturma yiyen şirket…

Kemal Uzan

Kemal Uzan, Cem Uzan ve Hakan Uzan’ın babası. Uzanlar ailesinin mal varlığının ana kaynağı. Yugoslav göçmeni. Motorola-Telsim konusunda konuştuğum kişinin Kemal Uzan’ın mal varlığıyla ilgili anlattıklarını çok iyi hatırlıyorum. 1940 yıllarında Yugoslavya’nın kuruluşu esnasında Mareşal Tito’nun servetini yönettiğini, orada elde ettiği gelirlerle Türkiye’ye gelip büyük işlere girdiğini anlatmıştı. Acaba anlattıkları doğru muydu diye biraz evvel google’da bir araştırma yaptım.

İŞTE TRENDE SAKIZ SATARAK KURULAN UZAN İMPARATORLUÄžU NUN HİKAYESİ (habervitrini)
Her ne kadar bazı rivayetlerde baba Kemal Uzan için “Yugoslavya’nın kurucusu Mareşal Tito’nun servetini yönetiyor” ya da “Sovyet Merkez Bankası’na ait külçe altınları İstanbul Kapalıçarşı’da paraya çeviriyor” denilse de ..

Kirli çamaşırlar sokağa! (aksiyon)
Yugoslavya’dan Türkiye’ye göç ve Tito’nun döviz imtiyazı… Babıali’deki ilk şaibeli promosyon… Mezarlık duvarı müteahhitliğinden Libya’ya… Derken İmar Bankası, Star, Rumeli Holding… Cesur, agresif, acımasız ve hırslılar. Kimseye güvenmezler, dostları yoktur.â€?

Bu konuyu işleyen daha başka sitelerde mevcut, onlara da bakabilirsiniz.

İmar Bankası

Ne hikmetse, Cem Uzan’ın ve Uzanların youtube’a aktarılan ‘icraatın içinden’ vidyolarının içinde İmar Bankasından bahsedilmiyor. Garip değil mi sizce de? Okula giderken İmar Bankası önünde bekleyen sıraları onlarca kez gördüm. Yol boyunca kuyruk olurdu, Türk bayrakları ile gelip gösteri yaparlardı. Cem Uzan bey İmar Bankasında yaptıkları hortumla ilgili icraatın içinde neden bişey söylemiyor, garip doğrusu.

Kapanış

Herkesin seçme seçilme hakkı var ama bir noktada insan el insaf diyor. Bu yazıyı okuyan blog yazarı arkadaşların Cem Uzan’ın kim olduğu, ne yaptığı ve seçilirse Türkiye’nin başına neler gelebileceği ile ilgili iki satır birşeyler yazmalarını rica ediyorum. Ayrıca Kurtlar Vadisi Pusuyu, ailelerden birisinin Uzanlar olabiliceği ihtimaliyle izlemenizi tavsiye ederim. ;)

Paypal ve Türkçe

Netten tanıştığım çok değerli bir dostumun ricası üzerine PayPal Amerika (+1-402-935-2080) numarasını aradım. Amerikada telefonda konuştuğunuz firmalar konuştukları kişinin, gerçekte konuşmaları gerektiği kişi olduğunu tespit etmeden hiçbirşey söylemez. Bunu bildiğim halde, yine de bir şansımı deneyim dedim ve açtım telefonu. Karşıma çıkan kişi Amerika’daki hesapların bulunduğu departmanı aradığımı, uluslararası hesapların tutulduğu departmana aktarılmam gerektiğini söyledi ve aktardı. Telefonun bağlandığı bayan, adımı soyadımı neden aradığımı filan sormaya başlayınca durumu izah ettim, türkiyede olan ve ingilizce bilmeyen bir arkadaşımın adına aradığımı söyledim. Size herhangi bir bilgi vermem mümkün değil, ilgili kişinin bizi araması gerekiyor dedi. Ben de, ilgili kişi ingilizce bilmiyor siz de türkçe bilmiyorsunuz nasıl anlaşıcaksınız dedim. Eğer kendisi ararsa türkçe-ingilizce çeviri yapacak birisini bulabiliriz veya bize email atarsa biz türkçeyi-ingilizceye çevirtir o şekilde değerlendiririz dedi. Türkiye’de birçok site sahibinin PayPal hesabı olduğu için ve ingilizce yazmak da zorluk çektikleri için bunu paylaşıyım istedim.

Paypal’e cevap verirken ingilizce bilmiyorum diye endişelenmesinize gerek yok bu durumda. Direk türkçe cevap yazabilirsiniz ama çeviri yapacak kişinin halini gözönünde bulundururak; devrik cümleler, eksik tamlamalar, soyut manalar kullanmazsanız iletişiminizi daha rahat gerçekleştirmiş olursunuz.

Benim tavsiyem atacağınız emaillerin başına şöyle bir satır yazmanız:

This email is written in Turkish please have someone to translate it to English.

Sizin attığınız emailin dilinin türkçe olduğu onlarca dil arasından daha rahat tespit edilmiş olur ve eminim cevap alma sürenizi daha da kısaltır.

İzmir Cumhuriyet Mitingi

Ülkemizde vatansever çok. Bizim de sevdiğimizi biliyorlar herhalde ki her cumhuriyet mitinginden önce bana da email zincirinin bir halkası dokunuyor. Tanımadığım kişilerden cumhuriyet mitingine davet emailleri geliyor. Sağolsunlar unutmuyorlar. Bunlardan bitanesi de İzmirde düzenlenecek Cumhuriyet Mitingi için gönderilmiş. Emaili okuyunca sanki ordu toplanmış da fethe çıkıyorlar gibi bir his geliyor insanın içine, tabi yok öyle bişey. Bundan önce elli kez yazdığım gibi Cumhuriyet Mitingi denilen mevzu, komedinin en traji komiğinden. Diyecek bişey yok, oynatsınlar senaryoyu izleyelim biz de. Bu durumlar için ne diyorduk, hadi bakalım hep ileri marş marş, askeri intizamı bozmadan ilerleyin…

Tandoğan’da doğan, Çağlayan’da çağlayan milyonlar,
Gündoğdu’da kendilerini görmezden gelenlere günlerini gösterecek.

Al sancak, Alsancak’ta
Tesadüfün güzelliğine bak.
13 Mayıs Anneler Günü.
Bundan iyi hediye olur mu?
Ananı da al, gel. y.ozdil

“Sıcaktır” deyip usenen,
Serin evinde oturan;
“Televizyon nasılsa verir” diyen
“Ben gidemedim ama bayrak astım” diyen;
“Hava çok sıcak” deyip yazlığına
Ya da Çesmeye meşmeye giden;
“Tek başımayım nasıl gideyim” diyen;
“Küçük çocuğum var” deyip kıvıran;
“Aman kalabalıkta tehlikeli bir şeyler olur” diyen;
“Çok yoğun çalışıyorum,
Bir pazarım var uyuyacağım” diyen
Bilsin ki aynaya baktığında gördüğü
İZMİRLİ DEGİLDİR

“ÇOK ÖNEMLİ LÜTFEN ZİNCİRİ DEVAM ETTİRİN. BİR İZMİRLİ OLARAK HEPİNİZİ DAVET EDİYORUZ!!!”

Benim de ekleyecek bir şeyim var. Köşe yazarı Serdar Turgut geçtiğimiz Cuma günü bir TV röportajında:
“İzmirliler rahattir, mitinge gelmezler. Onlar hava güzel olunca Çeşmeye, Foçaya giderler. Bizim ekipte bir İzmirli arkadaşım var, ona : Sen de git de bari 11 kişi olsun mitingde- dedim” dedi.

Fena halde gücüme gitti. En büyük miting bizimki olsun istiyorum. Gavur İzmir yetmedi, şimdi de gevşek, kemiksiz İzmir olduk. Hadi onlari utandıralım!!!! (BU BÖLÜM ALINTIDIR)

WordPress Güncelleme

Uzun zamandır sitemde kullandığım wordpres 2.0 versiyonunu wordpress 2.1 e geçmem gerekiyor diye kendi kendime söylenip duruyordum ama hem vaktimin olmayışından hem de mevcut tema üzerinde çok değişiklikler yaptığım için problemlerle karşılaşırım diye endişeleniyordum. Evvelsi gün hadi bismillah diyerek gözü karartıp güncellemeyi yaptım. Bu kadar ağrısız sızısız oluşuna kendim de inanamadım ama gayet de güzel oldu. Benim gibi wordpress wordpress 2.0 dan 2.1’e geçmek isteyip endişeleri olanlar için kısa bir not düşeyim istedim:

  1. Şu an kullandığım sürümü wordpress-tr.com adresinin İndir kısmından WordPress Son Sürümü linkini kullanarak indirdim.
  2. Sunucuya aktarmadan önce kendi bilgisayarımda wordpress dizinine açtım.
  3. Üstünde değişiklikler yaptığım temayı muhafaza etmek istediğim için, wp-content dizinin altındaki wp-themes dizinini sildim. (wp-content/wp-themes)
  4. wp-config-sample.php dosyasının içindeki veritabanı bağlantı bilgilerini serverdakilerle değiştirip dosyayı wp-config.php olarak kaydettim
  5. FTP yada SFTP kullanarak sitemin bulunduğu sunucuma bağlanıp, wordpress/ dizini altındaki bütün dosyaları aktarmaya başladım. Üstüne yazmak istiyor musunuz? Sorusuna ‘Overwrite All’ (hepsini yaz) seçerek aktarma işlemini tamamladım
  6. Benim gibi 2.0.x den 2.1.x e geçiş yapıyorsanız, son olarak yapmanız gereken wp-admin/ kısmına girip veritabanı güncellemesini gerçekliştirmeniz. wp-admin/ dizinine girdiğiniz zaman Veritabanınız güncel değil, güncellemek istiyor musunuz diye bir soru soruluyor, buna evet dediğiniz zaman sitenizdeki eklentilerde temalarda aynı kalacak şekilde güncellemeyi tamamlamış oluyorsunuz

Veritabanınız aynı kaldığı için hiçbir sorun yaşamadan geçişi tamamlamış oluyorsunuz. Tabi her zaman tavsiye edildiği gibi, böyle sitenizi yakından ilgilendiren önemli işlemler yapmadan önce wordpress ve veritabanı yedeklemesi yapmalısınız. Bir de bu yazıda belirttiğim adımlar, wordpress 2.0.x den 2.1.x e geçişi kapsıyor, wordpress 1.5.x den geçiş için nasıl bir işlem sırası takip etmeniz gerektiğini bilemiyorum.

Kendi Haberini Haber Yapan Gazeteler

Kedi bir yerini görmüş diye başlayan özlü bir sözümüz var. Hürriyet, Milliyet gazeteleri bana hep bu sözü hatırlatıyorlar. Birgün yazdıklarını diğer gün ‘aha biz bunu yazmıştık’ diye haber yapan gazete insanları onlar. Yazdıkları gazeteyi nasıl yazdıklarıyla ilgili gazete çıkartırlarsa emin olun şaşırmam. Çok bilgili ve ilgili Ertuğrul Özkök efendi bugün köşesinde hürriyet gazetesinin manşetlerini neden değiştirmediklerini Manipüle eden bile yok başlığıyla yazıyor, sanki çok matah bişey yapmışlar gibi. CHP-DSP birleşmiyor, biz söylemiştik diye manşet atıyorlar. DYP-ANAP kanka çıkıyorlar biz söylemiştik diyorlar. Hürriyet gazetesinin sol cenahın birleşememe teorilerini aralarındaki anlaşmazlıkla doğrulamalarını duyurdukları manşete bakın:

Hürriyet manşet
Kendi kendilerinin haberini yapan bu en delikanlı ve en harbi gazeteler nedense bir günden bir güne kendi patronlarının haberlerini yapmıyorlar. Bakın Aydın Doğan amcama çok sevdiği gazeteciler birşeyler sormaya çalışıyorlar:Ne hikmetse muhabirlerini özel askeri gibi karşıtlarının üstüne salan patron, kendisine gelince ‘Bana tirajları sorun’ gibi komik bir cevap veriyor. Efendi baba tirajları sana niye soruyum, yayın yönetmenin var basım işleri müdürün var, dağıtım şirketleri var, onlara sorar öğrenirim. Seninle oturup Türkiye siyasetini, politikasını ve yönetimini konuşacağız. Türkiye’de sebep olduğunuz karışıklıkları, oynadığınız oyunların üstünü altını konuşacağız. Aldığınız ihalelerin üstünü kapatmak için, attığınız manşetlerle hükümetleri nasıl gırtlakladığınızı konuşacağız. Kurtlar Vadisi Pusu bir geldi, pir geldi. Medya patronlarından, Türkiyenin karanlık yüzünü oluşturan ve hepimizin çok iyi bildiği(!) bazı ünlü ailelerin karanlık yüzünü o kadar güzel anlatıyorlar ki, bu ailelerin gerçekte kimler olduğunu ve neler yaptıklarını az çok bilenlerimiz diziyi izledikçe sadece boşlukları dolduruyor… Geçen haftaki bölümünde çok güzel bir sahne vardı. Gazete muhabiri (muhbiri) Polat’ın hapishane aracından inerken fotoğrafını çekiyor ve gazetesine teslim ediyor. Resimler gazete patronunun eline ulaşıyor ve orada patron çok güzel bir söz söylüyor: ‘Resim yırtılmaz, eskimez koy arşive zamanı gelince kullanırız.’

Medya patronu olup ülkeyi dolaylı yollardan yönetmek varken, niye milletvekili, bakan, başbakan olup topun ucuna koysunlar kendilerini, değil mi? Eleştiri insanlar arasında en güçlü silahlardan birisi. Karşınızdakini eksikliğiyle vurduğunuz kadar güç kazanırsınız. Eleştirerek dediklerinizi eski devirlerde köleleri kırbaçlaya kırbaçlaya iş yaptırdıkları gibi bu devirde hükümetlere iş yaptırabilirsiniz.

Medya patronlarıyla (Kurtlar Vadisi terminolojisiyle ‘medya baronlarıyla’) ilgili yazacak çok şey var. Yazmak bişeyi değiştirmiyor çünkü milletimiz, bu gazeteleri ağzı açık okuyup her yazılana inanarak o gazetelere verdikleri gücü farketmiyor. Her yeni haber, daha da güç kazandırıyor. Bir bakıyorsunuz, Cumhurbaşkanlığı seçimi zamanı geldiği zaman Milliyet diye bir gazete Türkiye şöyle şöyle yapmalıdır diye beyanat verebiliyor. Bir bakıyorsunuz, Genelkurmay başkanlığı açıklama yaptığı zaman Hürriyet diye bir gazete lafları sündüre sündüre demokrasinin kalbinin dibine soku veriyor.

Gazetelerin İnternette Yaptıkları Anketler Reel Kabul Edilemez

Bu gazeteler bir anket yapıyorlar, dillere destan. ‘Sonuçlarını birazdan açıklıyacağız’, ‘mutfakda pişiyor az sonra geliyor’ diyorlar ama sonuçlarının neye göre tespit edildiği belli değil. Hürriyetin, Milliyetin anketlerinin sonuçlarının nasıl değiştirilebileceğini buradan anlatabilirim ama lüzumu yok. İnternet üzerinden yapılan anketlerin reel kabul edilmeceyeceği gerçeğini kendileri bilmiyor olabilir ama yerine getirdikleri misyonla ABD’deki abi kuruluşlarıyla aynı işi yapan gazeteler, internetten anket yapmanın adabını öğrenmiyor. ABD’de internetten herhangi bir anket yapıldığı zaman öncelikli olarak şu açıklama yapılır:
This is not a scientific poll. (Bu bilimsel bir anket değildir.)

Ne demektir bu? Anketimiz internet ortamında yapıldığı için bilimsel verilere ve bilimselliğe uygun metodlara göre gerçekleştirilememektedir. Peki bunun meali nedir?
Bilimsel bir anket genelin yargılarını ifade edebilmesi için, her kesimden insanın katılımıyla gerçekleştirilmesi gerekir diğer bir deyişle homojen olmalıdır. Her yaş halkasından temsilciler olmalıdır, her meslekten kişiler olmalıdır ki halkın gerçeklerini yansıtabilmeli. Türkiye’de internet kullanıcıları toplumun hangi bölgesini temsil ediyor? Köydeki çiftçinin bu anketten haberi var mıdır? Oy kullanmış mıdır? Kullanmamıştır. Karadenizdeki balıkçının bu anketten haberi var mıdır? Oy kullanmış mıdır? Kullanmamıştır.

Hürriyet gazetesinin, Milliyet gazetesinin, Habertürkün yada X yayın grubunun internet üzerinden anket yapması doğru mudur? Bu doğru olsa bile bunu ‘Bu anket bilimsel değildir‘ ifadesini kullanmadan yayınlaması doğru mudur? Siyasetin göbeğinde yatıp kalkan YÖK profesörleri cevaplamalıdır. İstatistik profesörleri, Türkiye’yi yaptıkları manşetlerle ve haberlerle etkileyen bu yayın kuruluşlarını yaptıkları hatalarla ilgili uyarmalılar.

Yeri gelmişken Habertürkden birkaç anket manşeti ekleyelim yazıya renklilik olsun:

habertürk cumhurbaşkanlığı anketi
habertürk anket
Seçilen resim de eşine yer verilmesi garip bir rastlantı değil mi? Ha bi de milli piyango çekilişi yapıyorlar, ‘tıklayın kazanın büyük ikramiye 5 milyon’… Şaka gibi insanlar, şaka gibi olaylar ve devir 21. yüzyıl.Geriler ve gericiler gazete çıkartıyor, köşe yazarı diye ortaya atılmış (Emin, Fatih ve şu anda hatırıma getirmek istemeyip yazamadıklarım) aydınlar kendi gölgelerinde dans ediyor sahip oldukları mal varlıklarının kaynağını bile açıklıyamıyorlar ama hala dinleniyorlar… Biz de haydi Türkiye ileriye diye ufuk çizgisini gösteriyoruz. Hadi bakalım hep ileri marş marş…

Domain Expired

Son iki gündür siteye ulaşmaya çalışanlar: ‘Domain Expired’ mesajıyla karşılaştı tabi ben de 🙂 Politika, siyaset gibi sıcak konularda yazınca gündem de askerin darbe yapıp yapmama ihtimaline kilitlenmişken, arkadaşlarıma takıldım: ‘Askeri darbe ile sonofnights.com kapatıldı 🙂 ‘ Tabi şaka bi yana, sebep o yada başka bişey değil. Bilgisayar ve internet başında bütün gününü harcayan benim gibi genç yaşlıların, hafızası maalesef balıklara taş çıkartıyor. Sitenin isim kayıt süresi dolduğu halde yenilemeyi unutuyor. Ama bu vesileyle iki şeyi farketmiş oldum. Site, yorum bırakanlar ve site aracılığıyla tanıştığım değerli dostlardan ötürü hayatımda önemli bir mana ifade etmeye başlamış. İkincisi, sonofnights.com 2 yaşına basmış 🙂 Siteyi alıştaki amacım, kendimce yazdığım ve beğendiğim şairlerin yazdığı şiirleri yayınlamaktı. Onun için ana sayfaya şu anda Şiirler linkinde bulunan sayfayı yerleştirdim. Sonra baktım benden şair olacağı yok, bari bir blog açıyım aklıma geldikçe not düşerim hem de yeni başlayan birçok kişiye elimden geldiğince yardımcı olmuş olurum. Dizaynı ve görünümümü beğendiğim b2evolution kurdum ve o hızla bişeyler yazmaya başladım. İlk yazım, programcılığa başlayan herkese ilk öğretilen (ekrana bişeyler yazdırmak için kullanılan) printf(“hello world”); oldu. Ondan sonra da birkaç yazı yazdım ama b2evolution türkçe desteği o zamanlar iyi olmadığı için, bir türlü türkçe karakter problemini düzeltemedim. Site (html) düzgün gözükse rss feedlerinde sorun oluyordu. Birkaç saat harcadım, forumlarına mesaj bıraktım ama kimsenin cevap vermediğni görünce WordPress denemeye karar verdim. Kurulumlar bitip eski yazıları da kopyala yapıştırla aldıktan sonra, baslamadan biten sevdaya yeni bastan:) diye başladım yazmaya. Geçişten sonra aylar geçti, yavaş yavaş site ziyaret ediliyor, herşey güzel. Ara sıra backupda alıyorum o da iyi. Ama herşey websitesi değil normal hayat da devam ediyor ve iş hayatında yoğunluğun zirveye çıktı birkaç haftalık bir sürece girdim. Olacak ya, sitenin bulunduğu sunucu da bir temizlik yapılıyor, hesabında .avi dosyası olan siteler siliniyor (suspend ediliyor) o zaman sunucuda Recep İvedik vidyosu vardı 🙂 tabi arada sonofnights.com da arada kaynıyor 🙂 Siteyi eski yedeklerde kaldığıyla en son kaldiğim yere döndürüp, yedeklerde olmayan kısımları da arama motorlarından toplayıp tekrar yayına başladım ve olan biteni anlatmak için Sunucu problemleri ve tedbirsizlik yazısını yazdım. Toplandık güzel gidiyoruz derken isim yenilemeyi unuttuğum için site 3. kez bir müddet kapanmış oldu ve bu yazıyı yazıyoru 🙂 Site kayıt islemi gerçeklestiriliyor. Bu süre zarfında arama motoru botları da siteyi ziyaret edemedi. Site eski düzenine döndüğü zaman, onlar nasıl tepki koyacaklar merak ediyorum 🙂

Cumhuriyet Mitingi

Özür diliyorum… Kendime hakim olamayıp yine bu konularda yazacağım için özür diliyorum… Vakit kaybı olduğu için ve yazacaklarımla okuyanların da vaktini alacağım için özür diliyorum… Ama dayanamıyorum.

  • Hemşerim olmasından utanç duyduğum, Deniz Baykal gibi bu ülkede taş üstüne taş koymamış bir adamın, ‘Çatışmaya sürüklenmemiz kaçınılmazdır’ diyerek hem ülkenin bütünlüğünü, hem milletin huzurunu dinamitleyen konuşma yapmasına dayanamıyorum!
  • Askerimiz veli nimetimizdir, her türk bir askerdir ama Genel Kurmayın, ‘tarafız’ diyerek devlet erkanında alt-üst bilmeden, bağlı olduğu Başbakanlık kurumuna Cumhuriyet kurulduğundan beri o makamı hiçe sayan beyanatlar vermesine DAYANAMIYORUM!
  • Görevde kaldığı süre boyunca önüne gelen herşeyi veto eden Necdet Sezer, görev süresi bittiği zaman ‘Cumhurbaşkanının yetkileri çok fazla sınırlandırılmalı’ gibi akıl, mantık ve izanın alamayacağı bir söz söylemesine, söylediği diğer sözlerle birlikte DAYANAMIYORUM
  • Kenan Evren gibi ülkeye 10 yıl kaybettirmiş, Süleyman Demirel gibi yaptıklarıyla, sözleriyle Türkiye’ye asır kaybettirmiş insanların, bu ülkenin Saygı Değer devlet büyükleriymiş gibi konuşturulmalarına, onların sözlerinin içtihad gibi değerlendirilmeye çalışılmasına DAYANAMIYORUM
  • Gazete adı altında olan SAHİBİNİN NE OLDUÄžU BELLİ OLMAYAN BİR KURUMUN (Milliyet Gazetesi) gerginliği çözmek için vatanseverlik adı altında ‘erken seçim‘ çağrısı yapmasına dayanamıyorum.
  • Koyun değiliz çakal olduk diyen milletin halen koyun gibi her söylenene inanmasına ve duyduklarını kendi gözleriyle teşhis etmeden her duyduğuna tavır almasına, DAYANAMIYORUM.

Daha liste uzun ama dayanamadığım herşeyi buraya taşıyıp sabrınızı test etmek istemiyorum. Volkan, bloğunda Ankara Tandoğan’da o gün kaç kişi vardı? diye bundan önce bilgisayar ortamının bu hesaplamalarda kullanıldığını görmediğim benim için faydalı bir yazı yazmış. Onun hesabına göre Ankaradaki mitinge katılan sayı 1.5 milyon, yazısına yorum bırakan Cemil Aksüt’ün hesabına göre sayı 300.000
Cemil Aksüt diyor ki:
24 Nisan 2007 (1 hafta once), 22:40 tarihinde

Yazıyı hazırlayan arkadaş gayet bilimselâ€?(!) bir yöntemle tandoğan mitingine katılanların sayısının bir milyondan çok daha fazla olduğunu ispatlamış. Ama bilerek veya bilmeyerek atladığı bir gerçek var ki hesabın öyle olmadığını ispatlıyor.

Arkadaşın resimlerinden birisinde miting alanının ortasındaki metro durağının alanı 400 m2 olarak belirtilmiş. Kendisinin verdiği bu bilgiyi sınırlarını yine kendisinin çizdiği miting alanını ölçmek için kullandım. Aşağıdaki resimde görebilirsiniz ki hesap öyle değilmişâ€¦

http://www.geocities.com/cemilaksut/mitingdeki_abartamanin_tescili.JPG

Bu alana, oldukça da bonkör davranarak, taşırarak falan tam 127 tane 400 m2 sığdırdım. Şimdi çarpalım: 127 * 400 = 50.800 m2. Peki yazıyı hazırlayan abartmacı arkadaşın bulduğu rakam kaçtı: 1.874.000 m2. Alicenaplık yapıp bir de indirime gitmiş: 1.406.000

Oysa bizim hesabımıza göre metrekareye dört kişi bile sığdırsak: 50.800 * 4 = 203.280 kişi eder. Yüzde elli (!) de hata payını ekleyelim, etti mi 300.000 kişi. Hesap açık.

Yani netice şudur ki yazıyı hazırlayan arkadaşın ya matematiği zayıfmış veya duyguları aklını esir almış. Çevresi belli bir bölgenin alanını hesaplamak için eşit çevre uzunluğuna sahip bir kareyi baz alamazsınız. Alırsınız da hesabı yanlış yapar, üçyüz bini bir buçuk milyon yaparsınız, mahcup olursunuz.

Cumhuriyet mitingi Türkiye’de yaşayan herkesin demokratik hakkı olduğunun bir göstergesidir. Ama benim anlayamadığım bir husus var, bu aktivitenin adı neden Cumhuriyet mitingi? Son zamanlarda yazdığım yazıların hepsinde dile getirdim, Türkiye’nin cumhuriyetliğine karşı hiçkimsenin itirazı yok. Laikliğine kimsenin hiçbir itirazı yok. Demokratikliğine hiçbiri itirazı yok. Peki bu isim nedir? Türkiye Cumhuriyeti bırakıp, monarşizme mi geçiyor? Ben Cumhuriyet mitinginin neden adının o şekilde seçildiğini söyliyim. Başka bir isim bulamadıkları için. Laiklik Mitingi deseler, ortada birşey yok, Demokrasi Mitingi deseler miting alanında buluşabilmeleri Demokrasinin en bariz göstergesi. Ne kalıyor geriye, halkının kendi kendi yönetebilmesi manasına gelen Cumhuriyet. Erbakan zamanında şeriat çıngırağı vardı, aklına her esen o çıngırağı sallayıveriyordu, herşey ters düz oluyordu. Şimdi şeriat desen şeriat değil, laiklik desen laiklik değil, bahane bulunamıyor. Ortada olanan adını ben söyliyim mi? Herkes kendi istediği gibi birisinin gelmesini şart koşuyor ve zorunlu olduğuna inanıyor. Bunun bir yanı da, din ve dindar düşmanlığı. Bunu kimse açık yüreklilikle dile getirmek istemiyor. Korkulan bir din fikri, camlardan pencerelerden kovuluyor ama ne olduğunu bilen yok. Maalesef 1990 yılından itibaren, Türkiye’de bir kısım: dinsizleştirme yada dini reformize ederken Hristiyanlardaki gibi bozmanın adına laiklik, dindara düşmanlığın adını cumhuriyet, dindarların yaşam alanlarına yaşama çabasına şeriat diyor. Dindarların eğitim hakkı rejime saldırı, kendilerince yaptıkları kutlamalar Atatürk inkilaplarına saldırı oluyor.

Türkiye’de sadece ‘elhamdülillah müslümanız diyip rakı kadehlerini tokuşturanların’, ‘anneannesi gibi başörtüsü takacakların’ yaşayacağını söyleyen bir güruh çıktı. Benim onların bunları yapmasına bir sözüm var mı? Kesinlikle yok, olmadı, olamaz. Herkes kendi hayatını başkasının özgürlüğüne tecavüze kalkmadığı müddetçe sonuna kadar yaşar. Ama burada başka birisinin özgürlüğüne tecavüz var çünkü şart koşma ve hüküm koyma var. İstanbula geldiğim zaman otobüsde yanına oturan kapalı bayan çocuğunu sevince, onun yanından kalkan bayan gördüm. Bu ülkeyi top yekün biz kurduğumuz halde bir kesim diğerine öcü ve tiksinç bişeymiş gibi bakıyor ve onların yaşam haklarına gericilik, şeriat, rejim düşmanlığı akla gelmez envai türlü lakaplar takıyor. Atatürkçülük, bu şekilde algılayanların eline düştüğü için, bunun böyle olmadığını düşünen dindarlar Atatürke düşman olarak değerlendiriliyor.

Dün Kanald vidyolarında mitingden çekilmiş bir sahnede bir teyze şöyle söylüyor: ‘Bu başörtüyle cennete gidilmez bu kafayla cehenneme gideceksiniz!’. Bunun tersini yani başı örtülü olmayanlar cehenneme gidecektir diyenler televizyonlarda bas bas ‘gericilikle’, ‘irtica’ ile suçlanırken bu teyzenin sözlerinin zafer havasında aktarılması nedir? İkili oynamak, taraflı yayıncılık değil midir? Kanal D, Show TV, ATV ve emsallerinin neye hizmet ettiğini Nihat Genç konuşmalarında çok güzel ifade ediyor.

Konu başlığı Cumhuriyet Mitingi… Cumhuriyet Mitingini, 71 milyonluk ülkenin 71 milyonu katılmışcasına yansıtan ve günlerdir haber yapan medyayla ilgili çok büyük sorunum var. Nedir? Hepimizin karşı çıktığı; PKK’nın siyasi ayağı olan partilerin yaptığı aktiviteler çerçevesinde bir miting düzenledikleri zaman, otobüs otobüs insan taşıdıklarını medya bas bas bağırıyor. O aktivitelere katılanların yerli değil ithal olduğunu anons ediyor. Cumhuriyet Mitinginde çevre illerden, ta Mersinden, Adanadan, Antalyadan, CHP merkez ve gençlik kolları aracılığıyla insanlar taşındı. Hatta Ankarada katılanların birçoğunun, İstanbula da getirildiği düşünüyorum. Bunlar niye seslendirilmiyor? Mahşeri bir kalabalık olduğu ve fikirlerini savunan insanların güzel bir eylem gerçekleştirdiği herkesin kabulü. Ama bu aktiviteler diğerlerinden niye ayırt ediliyor ve böyle bir izlenim oluşturuluyor? Bu ülke 81 iliyle bir bütünse, Cumhuriyet Mitingi organizatörlerine bir soru: Türkiye’nin en büyük şehirlerinden birisi kabul edilen Konyada niye yapmıyorsunuz bu mitingi? Çevre illerden getirdiğiniz insanlarla toplum üzerinde 71 milyonun sesiymiş etkisi yapmaya ve göz boyamaya devam edebilirsiniz. Bu aktivitelerin sonraki durağı İzmir miş. Bakın nasıl İzmir’in etrafındaki 10’larca şehirden 10ar 20şer otobüs kaldırıp insan yığıyorlar.

Son sözler; ben hepimiz için bir Türkiye’nin olduğuna inanıyorum. Hepimizin farklı düşünceleri, inanışları, fikirleri ve yaşama bakış açımız olsa da; BİR olabileceğimize inanıyorum. BİR olarak bütün olacağımıza, birşeyler yapabileceğimize inanıyorum. Sağda solda yorum bırakan; ‘Cumhuriyetçi gençler’, ‘Atatürkün kızları’, ‘laikliğin bekçileri’ gibi altı bomboş, kıstası belirsiz milletimizi ikiye, üçe, beşe, ona ayıran kavramlar yerine: farklı yönlerimizi göz ardı eden; aynı dil, aynı din, aynı millet, aynı ülke çocukları olduğumuzu ortaya çıkaran bizi birleştiren ve bütünleştiren ifadeler kullanılmasını rica ediyorum.

Nihat Genç

Nihat Genç… Konuşmalarını dinlediğim zaman dilimin ucuna gelen tek söz şu olur: Adam gibi ADAM! Her insan gibi kendisiyle düşünce farklılıklarım bulunuyor. Katılmadığım fikirleri ve yorumları bulunuyor. Nihat Genç’in katılmadığım düşünceleriyle ilgili youtube’a aktarılmış vidyoları altına yorumlarımı ekledim, ekliyorum. Bilhassa, orta doğunun bütünlüğünü, Halep’in, Şam’ın, Filistin’in kardeşlerimiz olduğuyla ilgili sözlerini gözüm yaşararak dinliyorum, çok takdir ediyorum. Medyanın rezilliği, Türkiye’ye empoze ettiği ahlak ve değer ölçüleri, magazin ve ünlüler gibi birçok konuda %100000 fikirlerine katılıyorum. Bir insanla aynı şeyleri söylemek için solcu, sağcı ayn kalemde olmak şart değil, aynı şeyi sevmek önemlidir. Eğer vatanı gerçekten seviyorsak, bu herşey için yeterli ve geçerli bir sebeptir. Nihat genç böyle bir insandır… Bu sayfada Nihat Genç konuşmlarını izleyebilirsiniz.

Nihat Genç – Bugün değilse ne zaman öfkeleneceğiz?

Nihat Genç – Hrant Dink, Sokak terorü (1. Bölüm – 9 Şubat 2007)

Nihat Genç – Bilgi Kirliliği (2. Bölüm – 9 Şubat 2007)

Nihat Genç – Trabzon (3. Bölüm – 9 Şubat 2007)

Nihat Genç – Karadenizde ABD üssü (4. Bölüm – 9 Şubat 2007)

Nihat Genç – Orhan Pamuk (5. Bölüm – 9 Şubat 2007)

… Yani ben şimdi şu ekrana çıkıyorum Mevlanadan bir hikmetli söz söyleyip duygulanıyorsam, bunu da faşizme yoran yazılar yazıyorsunuz ayıptır. Ben burda kalkıyorum Yunus diyorum, Nasrettin Hocadan da başka bişey de anlatmıyorum… Pir sultan diyorum başka bişey demiyorum. Siz kalkıp bunları diyen adamlara faşist diye suçlama yapıyorsunuz. Babanızın malı gibi büyük şöhretler almışsınız, her türlü lafı pisliği etme hakkına sahipsiniz, biz şu toprağımızın mübarek suyu olan, kutsalı olan insanların, coşkuyla bir şiirini bile okuma hakkına sahip değiliz. Söylediğimizde bakın faşistler yine kudurdu diyorlar. Coşkumuzu kudurganlıkla, cezbemizi piskopatlıkla yorumluyorlar. Bunlar terbiyesiz insanlar. Demekki kan tutmuyor, kumaş tutmuyor…

Nihat Genç – Trabzon Emn.Müd.- Yol/Doğa (6. Bölüm – 9 Şubat 2007)

Nihat Genç – Karadeniz Projesi (7. Bölüm – 9 Şubat 2007)

Nihat Genç – Ha var ha yok programi (8. Bölüm – 9 Şubat 2007)

Nihat Genç – Orhan Pamuk Nasıl Nobel Aldı? (1. Bölüm)

Nihat Genç – Orhan Pamuk Nasıl Nobel Aldı? (2. Bölüm)

Nihat Genç – TGRT’nin Murdoch’a satılışı

Nihat Genç – Bu medyanın büyüttüğü topa tüfeğe inanmayın

Plugoo

Meebo ile başlayan online görüşme imkanım plugoo ile bir adım ileriye taşınmış oldu. Uzun süredir sitemde kullanıyor olmama rağmen bahsetmemiş olmam büyük ayıp aslında 🙂 Meebo ile ilk karşılaştığım sırada, çok başarılı bulduğum için Meebo ve online chat diye başlık atıp ekran görüntülerini yerleştirip yayınlamıştım. Bir müddet kullandıktan sonra kabak tadı vermeye başladığını farkettim. Flash tabanlı olmasından dolayı kenarda bir yerde devamlı bir tane browser sayfası açık durmak zorunda. Hadi o bişey değil, online üyeleri canlı olarak izlediği için devamlı güncellemeler yapıyor. Şu kadar kişi sitenizi ziyaret etti filan gibi yönüyle site sayacı vazifesi görüyor ama bunu yaparken belleğin canını okuyor. Meebo ile iletişim kurmak için bıraktığınız pencere geldiğinizde 100-200 Mb. belleğe ulaşmış oluyor, tabi laptop bundan çok muzdarip…
Meebo ile aynı zamanda siteye eklediğim Plugoo biraz daha farklı. Msn, yahoo, gtalk, icq gibi en yaygın kullanılan IM (instant messaging – anında mesajlaşma) programlarıyla entegre olabiliyor. Plugoo’nun internet sitesinden kayıt olurken hangi IM’le kullanmayı tercih ettiğinizi belirttikten sonra o IM’de kullandığınız email adresi (örn: msndeki adresiniz) veya kullanıcı adını (örn: icq numaranız giriyorsunuz. Örneğin msn ile entegre ettiyseniz, plugoo üyeliğinizi açar açmaz listenize ‘Plugoo – My Website’ diye bir arkadaş ekleniyor. Plugoo eklendikten sonra artık sitenizde yerleştirdiğiniz sayfalardan size ulaşılabiliyor. Bakınız sağ alt köşede bulunan Plugoo penceresi:

Plugoo

İkisinin de güzel yönü, o anda online olmasanız bile iletişim formu görevi görmesi. Online olmadığınız zamanlarda Plugoo ve meebo bölümlerinden yazıp gönderilen mesajlar, site sahibine email ile ulaştırılıyor, bu da işleri çok pratikleştiriyor.
Plugoo’nun Meebo ya göre avantajı:

  1. Plugoo kullandığınız IM programlarıyla entegre olduğu için ek bir bellek harcamanız gerekmiyor.

Meebo’nun Plugoo’ya göre avantajı:

  1. Meebo ile aynı anda bütün ziyaretçilerinizle görüşebilirken Plugoo’da bu sayı 1 kişi ile sınırlı. Bir ziyaretçiyle görüşürken diğer ziyaretçiler sizi müsait değil (unavailable) olarak görüyorlar. Son zamanlarda plugoo sapıkları türemiş durumda. Adam sizi online görünce saçma sapan sözler söylemeye başlıyor ve sizin bunu kontrol etmek için bir şansınız bulunmuyor. Vatandaş size yazdığı pencereyi kapatmadığı müddetçe başka ziyaretçiler sizinle görüşemiyor.
  2. Meebo flash tabanlı olduğu için gerçekten tam real time (gerçek zamanlı) bir uygulama. Bir başka deyişle, şu anda bu sayfayı okurken ben meebo’da online olduysam hemen sağ tarafta beni online olarak görebiliyorsunuz. Plugoo’da ise son durumunuzun görülmesi için sayfanın ziyaretçi tarafından yenilenmesi gerekiyor.

Meebo’yu kullanmadığım için siteden kaldırdım. Plugoo’dan şu ana kadar bilhassa link değişimi vesilesiyle çok güzel kişilerle tanıştım. Online olmadığım zamanlarda Plugoo’dan gelen emaillerle benimle irtibat kurmak isteyenlerin mesajlarını almış oldum. Bu yönleriyle gerçekten çok güzel bir çalışma, her blog yazarı için gerekli 🙂

Asker YÖK ve Cumhuriyet

Türkiye’yi kurtarıcam ya artık hergün siyaset, politika gibi bizi yıllardır meşgul eden ama bir yere ulaştırmayan konularda yazılar yazıyorum. Bugün de kendimi tutamayıp bişeyler yazacağım. Bugün çok değerli bir arkadaşımla ‘Hadi Bakalım Asker’ yazısında bahsettiğim konuları değerlendiriyorduk. Türkiye’de oluşturulmaya çalışılan kaos ortamı… Ülkenin istikrarına güvenerek gelen yatırımcılar üzerinde bırakılan ‘bu ülkede asker her an bişeyler yapabilir’ izlenimi ve dahası… Ama kendisi çok güzel bir noktayı belirtti. Şöyle ki; Tayyip Erdoğan başbakanlık binasında yada mecliste ‘parti olarak şunu şu şekilde yapmayı kararlaştırdık’ yada ‘şöyle bir icraat yapmayı düşünüyoruz’ diye bir açıklama yapıyor. Gazeteciler bu haberi kaydettikten hemen sonra Genel Kurmay başkanına yada askeri yetkilere sahip kurmaylara gidip yada bir şekilde denk getirip, ‘Başbakan böyle böyle dedi, nasıl yorumluyorsunuz efendim?’ diye sorular yönetiyor. İnanın şu anda geçici olarak yurtdışında yaşayan bir milletdaşınız olarak bana şaka gibi geliyor. Amerikadaki ve yurtdışındaki devlet yönetimi ve uygulamaları gördükten sonra bu durum gerçekten inanılmaz. Amerika, Irak savaşında başarılı olamadığını geçtiğimiz aylarda Bush tarafından dile getirdi. Yaklaşık bundan 4-5 ay evvel Bush ne yaptı? Amerikanın Irak savaşını yöneten komutanı işten attı. Evet Türkiye’ye dönüp baktığınız zaman inanılmaz gibi geliyor, televizyonlar aynen bu tabiri kullandı: fired (işten kovuldu) Askeri heyetten bir kişi bile gıkını çıkarmadı yada çıkaramadı çünkü gerçek demokrasilerde ülkeyi, elinde silah ve cephane gücünü tutan asker değil, millet yönetir. Çağlayanda toplanacakların bilgisi olması için buna ‘CUMHURİYET‘ denir. Sizin yaptığınız gibi emekli bir askerin organize ettiği ve kimsenin telaffuz edemediği görünmeyen kışla desteğiyle yapılan mitinglerle Türkiye Cumhuriyetinin temeli dinamitleniyor.

Şu anda asker, emri altında bulunduğu Başbakana ve dolayısıyla millete rest çekti ve biz tarafız dedi. Bunu bir kenara bırakın, YÖK ve üniversitedeki bilim adamları (!!) askerin yönetimi eline almasını talep etti. Ankaradaki bir grup, askerin yönetimi almasını istiyor, yarın Çağlayanda bu yönde sloganlar atılacak, medyada sanki orada toplanan 100.000 kişi 70 milyonu temsil ediyormuş, bunu gibi manşet manşet gündeme taşıyacak. Buna inanmak mümkün değil. Kendince çoğunluk olduğunu düşünen bir topluluk, askeri güç kullanarak toplumu dikte etmeye çalışıyor. Neymiş laiklik tehlikedeymiş, neymiş 10 tane başörtülü kız 23 nisan kutlamalarında şarkı ve şiir okumuş. Bu insanların gericilikleri, örümcek kafalılıkları damdan aşmış, dağları geçmiş, inanamıyorsunuz. 5-6 yaşındaki kız çocuklar rejim mi değiştirecek? Ayrıca bu rejim dediğiniz şey sizin menfaatler ağı içine aldığınız bir güç manzumesi olmasın sakın!… Vatanseverlik dediğiniz şey balolarda tükettiğiniz millet vergileri olmasın sakın? Türk Hava Yollarının kurban derilerini toplaması kampanyaları için yapılan baskıları hatırlıyor musunuz? Kurban derisi toplayan camileri ‘basmak’ suretiyle ellerinden alınan kurban derilerini ve bunların nerede kullanıldığı bilinmeyen para havuzlarına aktarıldığını hatırlıyor musunuz? Hayatında kurban kesmemiş kimselerin basbas bağırıp kurban derilerini THY için toplatmaya çalışmasını hatırlıyor musunuz? Aczimendi diye mağarada yaşayıp yaşamadığı belli olmayan bir grubun, 1-2 hafta gibi bir süre içinde İstanbulun bütün camilerinde hu-hu çekip, ondan sonra bu grubun liderinin Fadime Şahin diye bir isimle bir ilişkisi ortaya çıkması Ali bilmem ne diye bir şeyh bozuntusunun bişeylerinin ortaya çıkması, ve bunların bir senaryo gibi ard arda gelişmesi, bunların arkasında dönen dolapları, düzmece olduğunu ve hepsinin bir kaynakdan yönlendirildiğini göremiyor musunuz?

Burada yani Amerikada üniversitelere gittiğiniz zaman; kampüslerde, koridorlarda, öğretim görevlisi odalarında, kütüphanelerde, yemekhanelerde ne kokuyor biliyor musunuz? BİLİM! Buraya ilk geldiğim sıralarda üniversitelerde olan işleyişi 1-2 hafta aradan sonra USA’dan devam başlıklı yazımda anlatmıştım. YÖK başkanı Profesörün (Tez…) kendi alanında ortaya koyduğu kayda değer bilimsel doğru dürüst bir tane makale yok. Hakeza devamlı konuşup gündem kaplayan profesör kalıplı kimselerinde içinde hava gazından başka bişey yok. Az çok üniversite tedrisatı görmüş birisi olarak, amacım hocalarıma saygısızlık etmek değil. Ama Türkiye’de Profesörlük ünvanı o kadar basit ki, onu buraya geldiğinizde anlıyorsunuz. Bunu Türkiye’deki profesörlerde çok iyi biliyor ama siyasetten, devletten konuşmak çok daha kolay geliyor. Hadi git laboratuara, biraz araştırma yap be adam diyince bi bakıyorsunuz hayıflanmaya başlıyorlar. Cem Yılmaz tabiriyle, ‘ne oldu bilim adamı kurudun kaldın’ derler adama.

YÖK, üst düzey öğretim üyeleri ve mason locaları arasındaki gizli üçgen ilişkilerine hiç girmeyelim bile. Türkiye’de önünü kestiremeyen bütün komplo yazarları söyledikleri sözleri bir yere vardıramamayı gururlarına yediremedikleri için, komplo teorilerinin vazgeçilmezi olan, X bilinmeyeni ‘Masonları’ hedef alırlar. Ama ben üniversite öğretim üyeleri ve mason locaları arasında birebire yakın ilişkiler var dediğimde, bir yerimden element uydurmadığımı bu yazıyı okuyup o noktalardan geçen, asistanlık almak için, doçentlik almak için, profesörlük almak için mason localarının aktivitelerine katılmaları şart koşulan değerli beyinler çok iyi anlayacaklardır. ‘Asistanlık almak istiyorsan Lionsun düzenlidiği şu baloya gelmelisin, orada sizin departmandan bir sürü öğretim üyesi de olacak’, ‘Doçentlik almak istiyorsan Rotary klubünün düzenlidiği şu etkinliğe gelmelisin, yoksa alman biraz zor olabilir’. YÖK’ün, en çok oyu aldığı halde rektörlüğüne veya dekanlığına onay vermediği üyelerin sahip olmadığı özellikleri ve ilişkileri ve onların bu noktalara atanmamasının nedenini şimdi daha rahat anlıyabiliyor musunuz?

YÖK ve hükümet arasında, hükümetin açmaya çalıştığı üniversitelerle ilgili restleşmenin sebebi ne acaba? YÖK’ün o üniversitelere yukarıda belirttiğim ilişkilere sahip öğretim üyeleri yerleştirememe durumu bunun arkasında yatan neden olabilir mi? YÖK’ün tüzel kişiliğinin arkasında yatan daha bir sürü nokta da var ama onları da kendime saklıyım.
Velhasıl, TV’ye çıkıp maval okuyan sayın birşeyler, siz kime ne anlatıyorsunuz? Diğer bir velhasıl, vatanını gerçekten seven vatansever arkadaşlar: Kimlerin düzenine alet oluyorsunuz sorusunu cevaplamadan, etraflıca değerlendirmeden birilerinin yanında yer almayın… Safiyane ve tertemiz düşüncülerinizle hemen her gördüğünüze kapılıp gitmeyin… Her sakallıyı dedeniz sanmayın, pusular var, kurtlar çok…

Hadi Bakalım Asker

Hadi bakalım, yürüttürün tankları… Yeniden çalsın 28 şubat marşları, ülke 10 yıl gerilesin, yılbaşı maytapları yansın, saatleri geri alıyoruz… Newyork Times genelkurmayın muhtıra gibi (milliyet böyle tabir ediyor) açıklamasını dünyaya şöyle duyuruyor:
Devlet başkanı (president – cumhurbaşkanı) seçimlerinden rahatsız olan asker, yönetime el koymakla (darbe) tehdit ediyor.
Her 10 yılda bir kutladığımız ‘asker yönetime el koyar’ bayramının kutlamalarına hoş geldiniz. 5.sini düzenlediğimiz geleneksel darbe etkinliklerimizin bu seneki nedeni cumhurbaşkanlığı!… Rejim halkın mı yoksa rejim rejimi isteyenlerin diktesi mi, bilinmez ama tam senesindeyiz. Darbe ihtiyacımız depreşti yine… 2 yıl önce darbe arayışı içinde olanların aradığını ama bunu sonuçlandıramadıklarını dile getiren noktalı dergiler kapatıldı. Meğerse bu seneki kutlamaları 2 yıl öne alıp eğlencelerin tadını kaçırmaya çalışanlar varmış. Cık cık cık, ayıp ettiniz darbe yapacaklar sırasına geçip sıranızı bekleyin.
Milliyet gazetesinin haber sayfalarına yorum bırakmak niyetiyle yazıp sansüre uğrayan bir vatandaş ne güzel söylemiş:
Asker, 20 yıldır kan ağlatan terörü bitirdiği için can sıkıntısından artık siyasete karışarak ülke yönetiyor. Siyasette olan herşey askeri ilgilendiriyor çünkü siyasette olan herşey rejimi tehdit ediyor.

Ne rejimmiş be yaw!.. Bizim mahalledeki bütün yengeler bıraktı rejimi, asker hala rejim yapmaya devam ediyor. Herşeyin laiklikle ilişkilendirildiği, yere tükürseniz ‘laikliğe hakaret’ suçundan hapise atılacağınız bir ülkenin evlatlarının dedelerinin, 90 yıl önce canlarını dişlerine takıp tek bir yürek olarak kurtuluş savaşı verdiklerine inanabiliyor musunuz? Laikçiler, dinciler, solcular, sağcılar, ülkücüler, türkücüler, arabeskciler, popçular: 70 parçaya ayrılmış tam 70 milyon insan. Tam yutmalık lokma, ağızdaki lipazla 70 parçaya ayrılmış ülkeyi sindirmek için midedeki hidro klorik aside gerek var mı? Dış güçlerin bombalayıp savaş gücüyle parçalara ayırmaya değil, aramızı daha da bozup kavgayı şenlendirmeye meyilleri var.

Unutmadan, İstanbulun bir yerlerinde yeni bir cumhuriyet mitingi varmış. Türkselde çalışan adını hayatımda duymadığım vatansever bir hanımefendi benim emailime en spaminden miting davetiyesini gönderme nezaketinde bulunmuş. Açın gümrükleri, Amerikadan ilk uçakla ‘cumhuriyetin kelime manasını bile bilmeyenlerin oluşturacağı bu topluluğa’ katılmaya geliyorum. Bakınız türk dil kurumu ne demiş cumhuriyet için:
Milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı yönetim biçimi.

Cumhuriyet mitingi adı altında yapılan boy gösterisinin bu kelimeyle uzaktan yakından alakası var mı? Yok. Yakınlık arayan var mı? O da yok, kim takar burası ‘made in Turkey’ burdan çıkış yok. Bu mitingi düzenleyenler ne talep edermiş? Cumhuriyet. Türkiye’de cumhuriyetin işleyişinin önünde en büyük tehlike kim? Zor bir soru, çalıştırın saksıyı.

Mersinden Ankara’daki Cumhuriyet mitingine giden bir arkadaşımdan, Cumhuriyet mitinginin organizatörleriyle organik bağı olan CHP’nin gençlik kollarıyla ilgili anlattıklarını dinledim. ‘Şu karıya bak hiç pas vermiyo’, ‘ankaraya gezi varmış diye otobüse binip yanlış otobüse bindiğini ankaraya gelince anlayan üniversite öğrencileri’ daha neler neler maydonuzlu partiler. Tabi miting meydanında, Türkiye Cumhuriyeti başbakanına; ampül tayyip denmedi. Gazeteler yazmadı ya, bunların hiçbirisi orada olmadı, vatansever 100.000 ler hiçbir siyasi harekete bağlı olmadan, vatanseverliklerini sergilediler ve döndüler evlerine. Külahıma anlatın siz onu.

Bu yazdıklarım, okuyanların ön yargı birikmiş beyin damarlarında açılma etkisi yapacak mı? %1 ihtimal ama insan başka kıtada olsa bile, ülkesinde oynanan saçmalıklardan rahatsız oluyor, üzülüyor böyle dışa vurmak istiyor. Ufku genişleyemeyen ama lafa geldiği zaman kıtalar arasında köprüyüz diyip kendilerince ilkokuldaki gibi denizle gökyüzünü birleştiren ufuk çizgisi ressamları ile bu ülke daha yerinde çok sayar.

Çok konuştuk açın yolları şimdi sıra tankların… Benim verdiğim vergilerle alınanlar var ya onlar işte… Ama şoförünü tercih etme hakkım yok çünkü burası bir Cumhuriyet…

Not: Türkiye’nin bu karanlık ve puslu vadisinde yaşananları anlattığım bu yazıdaki bütün kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünüdür. (Kurtlar Vadisi Pusu)

Adnan Oktar ve Bilim Araştırma Vakfı (BAV)

20. ve 21. yüzyılın en büyük intikam ve katliam aracı medya oldu olmaya devam ediyor. Bunu ister şu anda yazmakda olduğum satırlara alet ettiğimi düşünerek değerlendirin, isterseniz de gerçek bir izlenim olarak algılayın. Can alıcı bir örnek olarak gözlemlediğim vereceğim örnek bu ifadenin arkasında yatan temel düşünceyi daha iyi yansıtacaktır umarım. Türkiye’de kime sorsanız Amerika’nın Irak’ta olması insanlık adına büyük bir suçtur ve zulümdür. Ama buraya, şu anda içinde yaşadığım Amerikan toplumuna gelip sokaktaki vatandaşlara “Amerika’nın Irak’ta olması hak mıdır değil midir” diye sorsanız alacağınız cevap “Amerika Irak’a demokrasi götürüyor, biz onların demokratik hakları için savaşıyoruz” olacaktır ve bununla aslında büyük bir iş başardıklarını ifade etmeye çalışıyorlar. Şaşırıp kalıyorsunuz, sizin apaçık gördüğünüz gözlemlediğiniz gerçekleri bu insanlar göremiyor. Neden? Türkiye’de çok genel bir söylem var, ‘Amerikalıların yarısı aptal diğer yarısı da obez’. Alakası yok. Bu cevabı almanızın en büyük nedeni, bu insanlar akşam evlerine gittiklerinde, kendilerine saatlerce TV kanallarında medya patronlarının insiyatiflerine göre yürüttükleri büyük bir kampanya sunuluyor. Amerika’ya ilk geldiğim sıralarda haberleri izlediğim zaman gözlerime inanamadım. Bu insanlar nasıl olur da Irak savaşını bu şekilde değerlendirir diye kendi kendime kızdım durdum. Irak yetmemiş gibi, sonrasında İsrail’in Lübnan katliamı başladı. Aynı şekilde, İsrail binlerce insan da öldürse yerden göğe kadar haklı görülüyor, inanılır gibi değil diyorsunuz ama Amerikalılara sorduğunuz zaman Jerussalem (Filistin) onlara söz verilmiş topraklardır diyorlar. Bu fikir nereden geliyor tabiki medyadan. Amerika’da bir söz var, eğer uğraştığınız kişi, yahudi zenci bi kadın ise ne istiyorsa yapın eğer mahkemeye giderse herşeyinizi alır diye. Yahudilik, soykırım iddiaları (holocaust) gibi konular dokunulmazlardan. Bunun arkasındaki en büyük neden tahmin edeceğiniz gibi yine ‘medya’.
Dönüp Türkiye’ye baktım, o zaman büyük resim ve küçük resim karşılaştırma yapması daha kolay oluyor. Çünkü Amerika’da uygulanan sistem ve politika Türkiye, Mısır, Ürdün gibi iç dinamikleri olan ülkelerde de aynı şekilde sergileniyor. Buraya ilk geldiğim sıralarda Türkiye’den arkadaşlar ‘Amerikada orijinal bişey varsa söyle biz de Türkiyede yapalım’ diyorlardı. İşte Amerika’ya has en orijinal ürün, “medya katliam ve intikam serisi”, Türkiye’de en canlı bombalı haliyle sergileniyor.
2-3 ay da bir, sansasyonel haberlerle, sanki halkın dini duyguları sömürülüyormuş, inandıkları insanlar aslında sahte şarlatanlardan başka birşey değillermiş gibi lanse ediliyor. Bu seri Kemal Sunal’ın filmleriyle başladı. Onun filmlerinde cami imamlarıyla, hocalarla alay edildi, hafife alındı. Gerici, falcı, insanları kandırmaya çalışan, elinde tesbihiyle, süpürge ucu gibi olmuş iğrenç sakalıyla adeta şeytani görüntüsü olan kişilere hoca, imam misyonu yüklenildi. ‘Ne gelirse hacıdan hocadan gelir’ sözü dilimize yerleşti. Bu şekilde insanların içlerindeki güven duyguları rencide edilidi, ediliyor. Medyada bu şekilde lanse edilen, Fethullah Gülen, Adnan Oktar, Cübbeli Ahmet Hoca bunların ilk başında geliyor. Milyonların hürmet gösterdiği bu kişiler bir kalemde silinerek yerin dibine indirildi. Adil hüküm vermede en temel iki kural: ‘Suçu kanıtlanana kadar suçlanan kişi suçlu değildir’, ‘Herkesin kendini savunmaya hakkı vardır’ kuralları bu kişiler için geçerli olmadı. Bu hocaefendiler hakkında bir haber olduğu zaman, ‘Şeriat hortladı’, ‘Laiklik patladı’, ‘Cumhuriyet öldü’ ve bilumum sloganlarla ana haber bültenleri başatıldı.
Saat 7 haber programları:
Kanald: ‘Evet Sayın Seyirciler Cübbeli hoca olarak bilinen Ahmet …’
atv: ‘İyi akşamlar sayın seyirciler, Fethullah Gülen hocaefendi …’
Show Tv: ‘İyi akşamlar sayın seyirciler, yeni bir haber bülteniyle karşınızdayız. Harun Yahya müstear ismini kullanan Adnan Oktar …’

Psikolojimize yerleşmiş, ana haber bültenleri en kötü ve en kritik haberle başlar. Ana haber bültenleri, bi yerlere atom bombası atılmış, birisi diğerine savaş açmış, bir kaza olmuş da 10’larca kişi ölmüş gibi, ilk sıradan yayınlanır. Bu etki halkın üzerinde oluşturulmaya çalışılıyor.

En tazelerinden olduğu için, Cübbeli Ahmet hoca ile ilgili daha hatırlarsınız sanırım 3-4 ay evvel, 7-8 yaşında kız çocuğuyla aynı denizde yüzdü diye cıngar koptu, Milliyet, Hürriyet çarşaf çarşaf haber yayınladı. Hakkında yapılan karalama kampanyasına cevap vermek için Show tv’ye çıkıp iftiralara cevap niteleğinde konuşma yapmak zorunda bırakıldı.

Aynı senaryo, Adnan Oktar (Harun Yahya) ve onun öncülük ettiği Bilim Araştırma Vakfı (BAV) için de oynandı. Adnan Oktar (Harun Yahya) ve Bilim Araştırma Vakfı (BAV) hakkında hatırlarsanız medyada amansız bir kampanya yapıldı. Bir görüntü de mankenler ağlamaklı, Adnan Oktar bize bunu yaptı şunu yaptı diye konuşuyor, diğer görütülerde polis baskın yapıyor, apar topar Adnan Oktar hapishaneye konuluyor. Bütün kanallar Adnan Oktar aleyhinde yayınlar yapıyor, konuşmacılar çıkartılıyor. Buna güzel örneklerden birisi Milliyet gazetesinin 2 Şubatta internet sitesinde manşetten duyurduğu (http://www.amerikadabirgun.com/milliyet/dunya/2007-02-02.htm) ‘Adnan Oktar bu kez Fransa’yı karıştırdı’ manşetleri. Sanki gittiği her ülkede karmaşa, kargaşa ve kriz yaratan insanlarmış gibi lanse ediyorlar. Geçtiğimiz günlerde Nokta dergisine yapılan Andıç operasyonu gibi, bir elden yönetiliyor ve bir amaca yönelik. Susturma ve caydırma politikası. Maalesef insanlarımız TV’de gösterilen herşeye inanma meyilinde oldukları için TV kanalları ve dolayısıyla medya patronları bunu en vurucu haliyle kullanıyorlar. Bu kişiler hakkında yapılan saldırılardan ve kampayanlardan sonra tanıdığınız kişilerden en firasetlileri (olayların arka planını görebilen) bile, ‘Adnan Oktar, Fethullah Gülen v.s. v.s. konusunu açmayalım’ v.s. gibi sözler sarfediyor, inanamıyorsunuz. Yeşilcam filmlerinde suçsuz yere hapse atılan anneler gibi ‘masumum, suçlu değilim’ diyorlar, kimse sözlerinize inanmıyor.

Milliyet ve Habertürk internet sitelerinde Fethullah Gülen ve Adnan Oktar ile ilgili yapılan manşetler:
Fethullah Gülen – Habertürk
Adnan Oktar – Habertürk
Adnan Oktar – Milliyet
Fethullah Gülen – Milliyet

Bu yazıyı yazmama esin kaynağı olan Bilişim Araştırma Vakfı anneleri iftiraları yalanlıyor vidyosuna gelmeden önce, Adnan Oktar’ın dünya çapında yaptığı çalışmaları ne kadar takdir ettiğimi ifade etmek istiyorum. Amerika gibi dış ülkelere gelen kişiler bunu daha iyi anlayacaktır eminim. İslamiyetin hristiyanlara anlatımı konusunda, evrim teorisinin yalan olduğu konusunda, bütün kanıtlarıyla bu alemin bir Yaratıcı tarafından yaratıldığı gibi onlarca konuyu anlatmak isteseniz de anlatamayağınız konuları, www.harunyahya.org olsun, www.harunyahya.com olsun, www.jesuswillreturn.com, olsun www.palestiniantragedy.com, www.islamdenouncesterrorism.com sitesiyle olsun daha sayamadığım onlarca siteleriyle milyonlara ulaşıyorlar. Web sitelerinin birçok dilde çevirisi bulunuyor ve bu insanlar bu işi para için yapmıyorlar. Neden mi? Sadece Amerika için söylüyorum, 10’larca DVD’nin bulunduğu paketleri ücretsiz kargo ile birlikte 20-30$’a evinize teslim gönderiyorlar. Böyle bir çalışmadan para kazanılabilir mi? Bunun hiç mi masrafı yok? Ne güzel söylemiş atalarımız, ‘ayinesi iştir kişinin söze bakılmaz’. Bu insanlar canlarını dişlerine takmış hizmet etmek için uğraşıyorlar didiniyorlar. Bir diğer yana bakıyorsunuz, herkese saldıran ama kendi patronlarının yediği haltları yazamayan köşe yazarları (bkz: Emin Çöl….), kendi mal varlıkları ile hiçbir bilgi vermeyen patronlar ve bu insanların devamlı yönlendirdikleri gündemler. Bu büyük hizmeti, Adnan Oktar ve Bilim Araştırma Vakfı aleyhinde yaygaralar koparan, naralar atan kimselerden hangi birisi yapıyor söyler misiniz Allah aşkına?

Bilim Araştırma Vakfı’na gönül vermiş yetişkin insanlarla ilgili gündeme atılan iddialarda, ailelerinden zorla alıkoyuldukları, görüştürülmedikleri gibi 30 yaşını geçmiş insanlar için iddia edilebilecek en saçma iftarlardan birisine, bu kişilerin aileleri cevap veriyor. Annelerin bu iftiralara cevap vermek durumunda bırakılması ne kadar pespaye, ne kadar saçma sapan bir durum. 35 yaşında üniversite okumuş insanların beyni nasıl yıkanır? Bu beyinler çarşaf mıdır tabak mıdır, nasıl yıkanır?

Yazıyı kapatmadan evvel ifade etmek istiyorum. Benim Bilim Araştırma Vakfı ile organik hiçbir bağım ve ilişkim yok, çalışmalarını bir müslüman olarak büyük bir hayranlıkla takip ediyorum ve destekliyorum. Dinimizin yayılmasına, duyulmasına ve anlaşılmasına hizmet eden herkese olduğu gibi… Gerçekten inanan her müslümanın yapması gerektiği gibi…

Bilim Araştırma Vakfı annelerinin iftaraları yalanladığı vidyoyu buradan izleyebilirsiniz:

Kürdistan

Kürdistan problemi ciddidir. Kürdistan problemi Türkiye’nin karşısında bütün endamıyla durmaktadır ve bir an evvel İran’ın, Sudi Arabistan’ın ve Iraklı sunilerin desteğiyle askeri bir operasyonla düzeltilmesi gereken bir sorundur. Türkiye bu ülkelerin desteği olmadan da girebilir ama siyasi manada kendisine arka çıkacak bir desteğe ihtiyaç duyacaktır. Bunun yanında o ülkelerden Kürtlere gelebilecek herhangi bir desteğe önceden mani olmak için bunun temelleri önceden hazırlanılmalıdır. İran, Kürdistan diye kurulması planlanan alana komşudur. Sudi Arabistan ne kadar da iddiaları kabul etmese de, Irak’ta ve Irak sunnileri arasında büyük etkiye sahiptir. Eğer bu ülkelerin desteği sağlanırsa, Iraklı Kürtler sadece Suriyeden destek alabilecek haldedir. Suriye’nin Türkiye aleyhindeki çalışmaları destek vermesi, tarihe bakıldığı zaman hiç şaşırtıcı değildir dolayısıyla bence o nokta kaçılmazdır. Kürdistan oluşumundan rahatsız olan İran’ın da desteğiyle, bu oluşumun başı çok rahat ezilebilir ve Türkiye’nin güney doğusundan saldırıp duran teröristlere karşı büyük bir engel olacaktır.
Yalnız bu nokta yapılırken bir nokta gözden kaçırılmamalıdır. Genel Kurmay başkanı Büyükanıt’ın bundan önce konuşmalarından birisinde dile getirdiği bir söz: ‘Savaşı kazanabilirsiniz ama barışı kazanamazsınız’ diye. Kürdistan diye dünyaya tanıtılması planlanan alanlara çeki düzen verilmeden önce bu sözün haklılık payı değerlendirilmelidir. Türkiye’nin güneydoğusu yıllardır terörden çok çekti, bunun üstüne bir de savaş ortamı olması hiç istenilecek bir durum değildir ama Türkiye’nin devamlı terör tehlikesi altında yaşaması bundan daha kötüdür. Bundan dolayı kangren olan bu alanlara bir an evvel gerekli operasyonlar uygulanıp hayata döndürülmesi sağlanmalıdır. Kürdistan diye bir oluşumun olduğu ve bunların ortadan kaldırılması gerektiği gerçeği; Genelkurmay başkanı Büyükanıt’ın dile getirmesiyle, medyaya çıkıp konuşan Barzani karaktersizi ve onun yandaşlarıyla daha da ayyuka çıkmıştır.

Kürdistan diye bahsi geçen alanla ilgili bundan yaklaşık 9 ay evvel bir yazı yazmayı düşünüyordum. Ama belki densiz, yersiz ve gereksiz bilgilere yer veririm diye buraya bişeyler yazmak istemedim. Beni bu şekilde düşünmeye iten bir nokta şu şekilde gelişti. Arlington’da dışarda yemek yediğimiz middle east (orta doğu – arap) restoranları bulunuyor. Aynı mutfağı yüzyıllar boyu paylaştığımız için, kebapları, sıcak yemekleri türk mutfağına yakın diye ev arkadaşımla birlikte yemek yemeye gittik. Yemek servisi yapan bayan bizim türkçe konuştuğumuzu duyunca, ‘where are you from’ dedi, biz de türküz dedik. Nerden anladın diye sorunca, bizim evde de türk televizyonları vardı, oradan duydum, az çok türkçe biliyorum dedi. Ben de merak edip, aynı soruyu kendisine sordum. Tabi aldığımız cevapla, ev arkadaşım da ben de buz gibi olduk. Cevap: I’m from Kurdistan. Bunu diyen birisiyle, konuşmayı devam ettirmek biraz garip olacağı için siparişimizi verdik.

Kürdistanlıyım sözü üzerine, o gün akşam netten araştırma yaptım. Kısmet bu, o gece amerikan kanallarından birine bakarken arada bir reklam:
‘Saddam bizi yok etmeyi denedi yapamadı. Teşekkür ederiz Amerika
Kürdistan Halkı
Gördüğünüze ister inanın ister inanmayın, bu hazırlığın içinde olan Irak kürtleri gece gündüz çalışmalarına devam ediyorlar. Bush yönetimde sıkıştıkça, onların eli daha da kuvvetleniyor. Washingtonda destek arayışı ve lobi faaliyetlerinde yahudileri aratmıyorlar. Nette araştırma yaptığım sıralarda, kürdistan hükümetinin websitesi (http://www.krg.org/) yabancıları yatırım yapmaya davet ettikleri ve TV’lere verdikleri reklamın download edilebilir halinin bulunduğu bir websitesini (http://www.theotheriraq.com/) ve bu konuyla ilgili propaganda yaptıkları birçok siteyi inceledim. Bunların içinde tabi en rahatsız edici olanı, Türkiye’nin güney doğu – doğu anadolu ve iç anadolunun bir kısmını içine alan kürdistan haritaların gösterilmesi. Bunların yanında youtube’da kurdistan diye arattığınız zaman çıkan onlarca vidyo ve bu vidyoların hepsinde kansız bebek katili terör başı Apo’nun övülmesi ve devlet başkanı olarak ilan edilmesi bulunuyor.

Kürdistan haritalarında dikkat çeken çok önemli bir nokta var. Yıllarca terörist başına yataklık ettikleri halde, sorular yöneltildiği zaman reddeden Suriye’nin bir karış toprağına göz dikilmiyor. Kavgaları sadece Türkiye ve Irakla ilgili gibi gözüküyor. Buna Suriye’nin kuruluşlarından bu noktaya gelmelerine kadar maddi, manevi destek vermesi eminim önemli bir etkendir. Diğer bir ilginç nokta ise, Barzani’nin söze Diyarbakırdan başlaması. Osman Baydemir’in belediye başkanlığını yaptığı Diyarbakır’ın daha ilk dakikada gündeme getirilmesi tesadüfü değil. Osman Baydemir ve yandaşları ile Barzani ve yandaşları arasında akrabalık bağı var mıdır yok mudur bunlar kontrol edilmeli. Osman Baydemir tv’lere çıkıp, barış ağzı yapsa da bundan önce yaptığı işler hep tersini gösteriyor. Bunun yanında, askeriyenin zor durumda kaldığı Şemdinli olayları ve Şemdinli’de, Barzaninin birçok akrabası olduğu söyleniyor. Osman Baydemir in bu oluşumlarla bağlantıları bir an evvel ortaya çıkartılmalı.

Sonuç olarak, Genelkurmay başkanı Büyükanıt’ın konuşmalarında dile getirdiği Kürdistan oluşumu ve bu oluşumun Türkiye’yi en çok ilgilendiren terörist organizasyonu destek vermesi durumu doğrudur ve çok büyük önem arzetmektedir. Genelkurmay başkanı Büyükanıt’ın laiklik, rejim tehlikeleri gibi bence gerçeklikle uzaktan yakından ilişkisi olmayan konuları gündeme getirerek önemli saptamalarına gölge düşürmek yerine, ‘bu millet tek bir yumrukdur ve kendisine zarar vermeyenlerle sonuna kadar başa çıkacaktır’ şeklinde bütünleyici ve birleştirici bir ifade kullanmasını beklerdim. Ama buna rağmen, konuşmasında bahsettiği Kürdistan oluşumu ve PKK’ya destek vermeleri durumuyla ya şu anda yüzleşiriz ve temizliğini yaparız, yada Ermeni soykımı iftiralarında olduğu gibi geç kalıp, kendimizi Amerika’nın ve yanlı Avrupa birliğinin insiyatifine bırakırız.

Milliyet gazetesinde yayınlanan Kürdistan manşetleri
Habertürk’de yayınlanan Kürdistan manşetleri
Milliyet gazetesinde yayınlanan PKK manşetleri
Habertürk’de yayınlanan PKK manşetleri

Yalın – Herşey Sensin


Yalın – Herşey Sensin
Koydum sevinçlerimi önüme,
Baktim hepsi Sensin…
Yazdığım şiirlerin her hecesi
Üzüldügüm tüm filmler

Yıpranmamış hayatlar
Büyük hüzünler bekler
Her işte bir hayir,
Bu işte Hepsi Sensin

Simdi senden vaz mı geçmeli?
Masal olup yola devam mı etmeli?
Ben kalpten sorunlu…
Aşka sorunluydum…
Anladım Herşey Sensin
Anladım Herşey Sensin

Yalın – Herşey Sensin

css.php